“Her
gün bugün son günüm dersin. Ve bir gün haklı çıkarsın.”
İnsanlar artık epigrafta
kullandığımız cümlelerin tecellisini hayatlarında daha kısa sürede tatbik
ediyorlar. Bu gün son günüm diyen insan sonuna o kadar yakın ki bu yüzyılda. Her
gün ölümlere ulanıyor ölümler.
Zalime zalim diyemiyor birçok
ulus devlet. Süper güçler ise satranç tahtasında bir fili bir atı oynatıyorlar.
Henüz iki tarafında yenmiş taşı bulunmuyor; fakat bugünlerde taş almak, şah
çekmek istiyor süper devletler.
Yok yoksulu musunuz be
kardeşim; niye sesiniz çıkmıyor diyesi geliyor vicdanların. Onca anayasalar,
insan hakları hani sizden südûr etmişti yeryüzüne? Hani güneş batmayan ülkeler?
Bir ilahiyatçı çıkıp bu zulme
rıza gösteren zalimlerden birine, baş zalime, ilahi dinin sözcüsü gözüyle
bakıyor!
Bir vekil çıkıp ben karşı
taraftanım diyor ve satrançtaki köşesini seçiyor.
Çok gür sadalarla kurula kurula
oturuyor tahtanın başında zalim. Kazanacak mı dersiniz?
Bizim taraftakilerin boynu
neden bükük? Göğsü kabarması gerekenler bizler değil miyiz? Biz kucak açmadık
mı bir birine ulanan ölümlere? Bugün son günüm diyen insanların haklı çıkmamaları
ve bu sözlerinin tatbikini yaşamamaları üzere biz değil miyiz ilahi kudretin
isteği ile vesile olan mutlu sona?
Tırnağına taş değse körpecik
kuzularınızın ah-û zar eden sizler değil misiniz? Bizler değil miyiz?
7 evladını ve eşini kaybetmiş
adam. Dimdik ayakta. Yanında kimsesi olmadığı için, yanında olması gerekenlerin
epigrafta kullandığımız kader biçimini erken yaşamaları sebebiyle dimdik ayakta
adam.
Kadere keder edilir mi?
Bir el tut. Bir el tutalım.
El açtıklarımız değmez ki!
Olsun tut. Bana verilmiş bir hayatı neden başkalarını mutlu etmek için
kullanayım ki? Neden tutayım menfaatim olmayan bir eli? Bana belki zararı
olacak! Olsun tut. Ben niçin paylaşayım ekmeğimi başkası ile? Parama göz koyar
belki. Olsun tut. Yok yoksulu musun be kardeşim! Tut şu eli…
Yorumlar
Yorum Gönder