Haftalık Yazılar - SON YAZI / GİDERAYAK

Bu yazı, “Haftalık Yazılar” ser levhası ile yazmış olduğum son yazımdır. Artık yazmayacağım. 10 haftadır Cuma günleri muhtelif konularda yazmış olduğum yazı dizisini nihayete erdiriyorum. Ve blog yazarlığına, yazılarımı blog üzerinden paylaşmaya uzun bir süre ara veriyorum. (6 ay veya 6 yıl veya ilelebet.)

Denilir ki uzak doğu kültürlerinde yüzyıllardır bir inanç süregelir imiş. O inanca göre ipliklere düğüm atmak çok kıymetli bir davranış imiş ve ileride çözülecek bir sırrın ve açılacak perdenin işareti imiş. Tıpkı felsefe de soruların cevaplardan daha kıymetli olması gibi. Bu son yazı bir düğümdür. Açıldığında bir sır ortaya çıkar mı, bir perde açılır mı bilemem. Fakat düğümün ip üzerinde bir iz bırakacağı ve düğüm açıldığında iplikte bir takım değişiklikler olacağı açık.

Kadim geleneğimizde ulemaya göre ilim: “Başı soğandan acı; sonu baldan tatlı bir uğraşı.” olarak görülür. Bu katrandan kızılcık şerbetine varışın insandan alıp götürdüğü çok şey olabilir; fakat elde edilenler karşısında bu kayıplar muhtemelen hiç mesabesindedir. Peki neden düğüm atıyoruz?

Vukûfiyet, bir olayın idrakine varma, durup anlamayı gerektiriyor. Kur’an’daki dur işaretleri, çayın demlenmesi, müzikteki es işareti… Hız ve hareket idrak etmeye fırsat vermeyebiliyor.

Bu düğüm, bu zamana kadar yaptıklarımızı nefessiz yapmanın bizde oluşturduğu rutinliği götüren bir düğüm; bu durak hızın son bulduğu, vâkıf olma isteğinin tecelligâhı duraktır. Atılan düğümü bu şekilde okuyabiliriz.

Düğüm çözülünceye, vukûfiyet nakş olununcaya, katran kızılcığa dönüşünceye kadar… Muhabbetle kalın…

SON NOT: Birkaç gün içinde “TUT KULAK BU SÖZÜME” ismini taşıyan kitabımı internet ortamında pdf olarak paylaşacağım. İçeriğin bir kısmı daha önce bloğumda paylaştığım yazılar, bir kısmı ise hiçbir yerde yayınlanmayan yazılardan oluşacaktır.

Yorumlar