“Biliyorum vakti,
zamanı değil gençler ama; bizim çocuk İngiltere’den geliyor evlenecek. Eve onu
yerleştireceğiz. Evi boşaltır mısınız?
“Arkadaşlara iletirim.”
diye kapıyı kapattı. Ev sahibi öğrencileri sevmesine seviyordu, bu her halinden anlaşıyordu,
İngiltere’de oğlu da yoktu, aslında bir oğlu da yoktu; yine de evin boşalmasını
istiyordu. Çünkü apartman sakinleri aslında o kadar sakin değildi, kızgındı,
apartmana öğrenci alınmayacaktı. Ama alınmıştı. Atılacaktı. Atıldı. Hemen yan
apartmana taşındı öğrenciler. Apartman sakinleri sakindi, uysaldı, apartmanda
öğrenci olmasının onlar için bir sakıncası yoktu. Kaldıkları yerden hayatlarına
devam ettiler; kızgınlar, sakinler ve öğrenciler.
Aşık
+ Maşuk = Aşk
“İki adam borunun iki
ucundan birbirlerine bakıyor; fakat birbirini göremiyormuş! Çünkü farklı
zamanlarda bakıyormuş diğer tarafa.”
İstediklerimizi ne
zaman istediğimiz ve nerede istediğimiz çok önemli. Zaman ve zemin müsait
olduğunda, adımları attığımızda, netice alma ihtimalimiz yükseliyor. Aşık biz
isek, maşuk olan ulaşmak istediklerimiz ise; bu yolda yaptığımız aşktır. Aşk
uzun sürsün istiyorsak borunun farklı uçlarından, farklı zamanlarda bakmaya
devam edebiliriz.
Ama evi çabucak
boşaltmakta, zemini değiştirerek; iyi bir zamanlama yapmak da apartman
sakinlerini mutlu edebilir. Apartman sakinleri ile aşkın ne alakası var? Hiçbir
alakası yok. Birinde başarılı olursanız diğerinde başarılı olma ihtimaliniz
yükseliyor. İnsan insan olmayı, farklı ilişkiler yolu ile yine bir insandan
öğreniyor. Apartmanın kızgınından bazan, bazan borunun bir diğer ucundan.
Siret
ve Suret
Denilir ki büyük
tiyatro yazarları ilk üç, beş hatta on eserini kendi hayatlarından mülhem
yazar. Siretleri(hayat öyküleri) suretleri ile anlamlı bir bütün oluşturur ve izleyenler
karşılarında hakikatten bir kesit görürler.
Ev sahibimiz gelip
yukarıdakileri söylemedi. Evden çıkın demedi. Borunun ucundan bırak farklı zamanlarda
bakmayı; her hangi bir zamanda bile bakmayı düşünmedik. Bunları sadece
dinledik. Peki biz neredeyiz, ev de mi, borunun hangi ucunda, ya da hangi tiyatroda?
Belki
bir tiyatro eserinde; günün birinde…
Başlarken
Sosyal faaliyetlerin
tiyatrolar üzerinden ilerlediğini Necip Fazıl Kısakürek’in “Bir Adam Yaratmak”
oyununu yeniden, geçen hafta, izledikten sonra bir kez daha gördük. Kadim
medeniyetler bu olaya çok büyük önem vermekle ve eserlerini ekseriyetle bu
türde oluşturmakla bize bunu ilan ettiler tarihler boyu.
Evden atılmayı, aşık
olup maşuku beklemeyi, ağlamayı ve gülmeyi, neşeyi ve kederi diğer türlerden
daha iyi aktarabildi bize tiyatro. İzlemeye ve anlamaya devam edeceğiz.
Sonuç
İzlemenizi, özellikle,
Mehmet Tahir İkiler’in Hüsrev’i oynadığı o gerçekçiliği, hissiyatı görmenizi, yaşamanızı tavsiye
ediyorum.
Kalın Sağlıcakla…
Yorumlar
Yorum Gönder