J.J.Rousseau - Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev

Bu yazı kıymetli büyüğümüz Rüştü Atmaca'nın aynı adlı bloğundan Ç-Alınmıştır.

Rousseau‘nun metinleri Kant gibi demir leblebi değildir. Dili sade ve basittir. Anlamak için metinle uğraşmanıza gerek yoktur. Metin/lafzın taşıdığı ya da söylemek istediğiyle hemhal olmanız gerekmektedir.
Bir peygamber gibidir Rousseau. İnsanların yaşam gayelerinin bilgili olmak değil,ahlaklı,erdemli,dürüst olmak olduğunu söylemektedir.
Ve eğer bilgi bizleri erdeme ulaştırmak yerine erdemden uzaklaştırıyorsa o bilginin gündelik yaşam da insanlık için faydalı olsa da nihayetin de zararlı olduğunu vurgulamaktadır.Bu bağlamda kadim tartışma olan bilgi/eylem (amel) ilişkisi akla gelmektedir. 

Bilindiği gibi Eflatun bilginin beraberinde eylemi de doğuracağını savunurken; Aristotales ilk dönemlerinde Eflatunla buluşurken, geç dönemlerinde bunların birbirini gerektirmeyeceğini söylemiştir. İlerleyen dönemlerde de Müslüman alim ve filozoflar da Eflatun’un çizgisinden giderek bilginin eyleme dönüşmesi gerektiğini eğer dönüşmezse bunun sorun oluşturacağını söylemişlerdir. Modern dönemlere doğru gelindiğinde özellikle 16-17 yüzyıllarda ki tabiat bilimlerinde ki gelişmelere bağlı olarak doğa felsefesinin doğa bilimleri haline evrilmesi ve bilginin ahlak/eylem ilişkisinden kopması sonucunu doğurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Evet tamda burada Rousseau’nun bahsettiği sorun doğmaktadır. Acaba bilgi eylemi gerekli kılar mı? Ya da kuramsal fizik gibi, soyut matematik gibi, astronomi gibi modern dönemin oluşturduğu, yine aynı şekilde mikro düzeylerde ki bilgilerin ahlakla/erdemle, eylemle nasıl ve niçin bir ilişkisi olmak zorunda. Sanırım bugünkü asıl kaygımız kendi gerçekliğimiz üzerine inşa edemediğimiz bir ahlak alt yapımızın olmaması. Bu yapısızlık beraberinde gelişen,ilerleyen bilimlerin açtığı/yardığı yaşam boşluklarını dolduramamamızdır.

Bilgiye ulaşmanın yolunun zor ve zahmetli olduğunu bunun ise insanlık için aslında büyük bir nimet olduğunu belirtiyor. Eğer bilgi ilk aslından elimizin altında hemencecik elde edilen bir şey olsaydı insanlığın şu anki durumundan daha kötü olacağını belirtmiştir. Her medeniyet bilgiyi elde ettikçe bozulmaya ve felakete uğramıştır. Aslında bu fikirleri İbn-i Haldun’da söylemiştir. Çevrede ki yani bedevilerin güçlü bir asabiyeye sahip olmalarının verdiği güvenle merkezi ele geçirdiğini ama zamanla hadari hayatın baştan çıkarıcılığına kapılıp kendilerine olan güvenlerinin yok olduğunu belirtmektedir. Rousseau şehirleşmek kavramı yerine ilim, fen, sanat gibi modern dünyanın kavramlarını koymuştur. Batı insanının bu kavramların ve kavramların normal yaşamlarda ki olumlu olumsuz yansımalarının insan hayatında erdem gibi ahlak gibi insanın olmazsa olmazlarını nasılda bitirdiği ya da zayıflattığını vurgulamaktadır. Aslında sadece batılı insanın değil tüm insanların bugün için aynı sorunla karşı karşıyayızdır. Bilgi/teknoloji nedir, nasıl kullanılmalıdır, nereye kadar hayatlarımızda olmalıdır. Modern dönemlerde özellikle aydınlanma felsefesini içerden filozofların dillendirdiği teknoloji eleştirisi islam dünyasında da mal bulmuş mağribi gibi kabullenilmiştir. Bilim/Teknik? Günah keçisi ilan edili vermiştir. Amma ve lakin hiç kimse artık…

Ama artık insan oğlu o elmanın tadını almıştır. Bir ısırık almış,elmadan kopardığı parçayı çiğneyip yutmasa da elmanın suyunun tadını duyumsayıp hissetmiştir.O duyumsama, o fark etme/bilme yetisi varlıkların aslına astarına müdahale edilmesi, kendimizi Tanrının yerine koyma cüretini gösterebilme küstahlığına vardıra bilmedir. Varlığın yerlerinden sökülüp atılması her şeyin yeniden yerleştirilmesidir. Düşünen, hisseden,beğenmeyen, ihtiyaçlarını fark edenler olarak artık varlık düzenine müdahale etmek kaçınılmaz yazgımızdır.

Kitap içerisinde bir birinden ilginç ve güzel tespitleri var Rousseau’nun. Bunlardan bazıları şunlardır.

“Tıpkı bdeb gibi aklın da bir takım ihtiyaçları vardır. Bedenin ihtiyaçları toplumun temellerini oluştururken aklın ihtiyaçları ise toplumu güzelleştiren bir takım değerlerdir.”

“Hiçbir ihtiyacı bulunmayan insanlar üzerinde hangi hükümdar nasıl bir tahakkümde kurabilir?”

“İnsanlar refah içerisinde yaşadıklarını servetle,zevk sahibi olduklarını da zarafetle ortaya koyabilirler.”

“Etrafımız nezaket ve incelik kurallarıyla kuşatılmış,her anımızı bu kuralları gözeterek geçirmeye çalışıyoruz ancak özümüzde hiçbiriyle ilgimiz yok. ”

Yorumlar