Haftalık Yazılar - Güneşin Battığı Yerde Yeni Bir Ufuk Vardır

Defter-i Divana sığmaz söz gelir divaneden.

Kapıda karşısına çıkacak olan ilk insana sataşmak, kavga çıkarmak üzere bir niyet ile ayrıldı evden. Bugün iyi bir gün olmayacaktı. Hangi günün iyi olacağını kim bilebilir? Kazandığını sandığı günün akşamında bir düşünse insan, neyi kaybettiğini hatırlasa mesela... Bir şey kaybetmeden kazandığımız ne var? Elimize geçenler neyin karşılığında verildi bize? Güneşin doğması ile kazandıklarımız, gitmedi mi günbatımında avuçlarımızdan?

“Dur gitme” dedi ise de eşi dinlemedi adam. Nasıl olsa olacaktı bugün olan. Akacaktı damardan kan. Yine umduğunu bulamamış defalarca inandığı patronu yine hakkını çalmış ve yine boynu bükük kalmıştı ayrılırken dün fabrikadan.

Kuvvet ile alınabilse haklar, bilek gücü ile kazanılsa tüm kazançlar, insan için kaynamasa kazanlar, birileri muslukların başını tutmasa o zaman kazanacaktı, terler de aksa alnından.

Gözleri kör eden bir ışık var, bize faydası olsa ne yazar. Vaad edilen mutluluklara ulaştırsa bizi sahte dünya, çağrımın oluşturmadığı ışıklardan nasıl mutlu olmam beklenir, nasıl içebilirim onun suyundan kana kana.

Durakta otobüsü beklemeye koyuldu. Yanı başında yatan meczup vardı ona sordu: "220 mi geçti mi?" Meczup cevap vermedi. Meczuplar kıymetli sorulara cevap bulurlar. Adam belki öfkesini Meczuptan alabilirdi. Üstelik bu pejmürde adam, güçsüz ve çelimsizdi. "Nerelisin bre Meczup kimin kimsen yok mu?". "Yok" dedi Meczup, "bir başımayım, kimsem yok."

Kimsesi olmaması insanın ne anlam ifade eder? Kaçımız kimsesiz? Ya da bizim diye kimdir güvendiklerimiz? Birileri tarafından, yok mu, sevildiğini hissedeniniz?

Biraz öteye iter gibi yaptı Meczubun oturduğu kartonu. Seslenmedi Meczup. Biraz daha, biraz daha. Meczup kalktı ayağa koyuldu yola. Adam "Sen bana tavır mı alıyorsun, otur sığacaksın layık gördüğüm kadar yere, oturacaksın oraya." Nasıl olsa gözünün üstünde kaşın var diye olay çıkartacak, patronundan gördüğü muameleyi başkasına yaşatacak ve böylece öfkesini atacaktı. Meczup: "Sen Allah'ın sana verdiği âleme sığıyor musun?" Adam bir anda şaşırdı ve Meczuba baktı. Ah edip geçmişi hatırladı. Yıllar evvel babası bir miktar altını "Sığdırmazlar oğlum seni âleme, unutma gel al bunu derdine merhem eyle." diye saklamıştı bir yerlere. Gitti ve aldı.

Bugün yanına gidiyoruz, bir zamanlar yukardaki olayları yaşayan öfkeli arkadaşımızın. Bizi kapının girişinde bir Meczup portresi karşılıyor. Önce sekreteryası ve sonra ofisi arkadaşımızın. "Bu kadar  varlık kısa zamanda nasıl oldu?" anlat anlayalım. Yukardakileri tek tek anlatıyor bize, hakikat bu çünkü hikayesi üzerinden bir adamın.

Dışarda yemeğe davet ediyor bizi. Tamam diyoruz. Koyuluyoruz yola. Lokantanın girişinde Meczup yaşlı bir amca. “Nerelisin diyorum ben amcaya.” Amca sessiz. Düşünüyorum. Yanlış bir şey mi yaptım acaba. Arkadaşım neden sonra dokunuyor omzuma. " Meczuplar kıymetli sorulara cevap bulurlar." Moralim bozuluyor bugün diyorum galiba iyi bir gün olmayacak.
Hangi günün iyi olacağını kim bilebilir? Kazandığını sandığı günün akşamında bir düşünse insan, neyi kaybettiğini hatırlasa mesela... Bir şey kaybetmeden kazandığımız ne var? Elimize geçenler neyin karşılığında verildi bize? Güneşin doğması ile kazandıklarımız, gitmedi mi günbatımında avuçlarımızdan?

Yorumlar