Felsefe Bilim Tarihi Seminerleri 8

BU YAZI KIYMETLİ BÜYÜĞÜMÜZ RÜŞTÜ ATMACA'NIN AYNI ADLI BLOĞU'NDAN Ç-ALINMIŞTIR.

İhsan Fazlıoğlunun 11.12.2013 tarihinde Kagem’de verdiği felsefe bilim tarihi seminerinde aldığım notlar aşağıdadır.

Fiziksel olarak düşündüğümüz her şey farklı gezegenler içinde geçerlidir. Ama tarihsel olarak düşündüğümüz hiç bir şey diğer gezegenler içinde geçerli olmaz. Dünyada deprem olur ama diğer gezegenlerde de deprem olur.
Sosyal bilimler çalışırken olgu ve olayları kıyas etmek için kendimize farklı bir gezegeni baz alarak hangi olayın diğer gezegende de olabileceği hengisinin olmayacağını tartmak suretiyle anlamamızı artırabiliriz. Böyle bir yöntemle hangi olayın insan kaynaklı dolayısıyla anlamlandırma daha rahat oluruz.

YUNAN MEDENİYETİ
Eskimiş bir medeniyettir yani yıkılmış ve tarihten çekilmiştir. Tarih okurken iki kavramı birbirinden ayırmalıyız.
1-Geçmişte kalan
2-Bugüne taşınan
Geçmişte kalan bizim bilincimizin içeriği haline gelmediği için ondan haberdar değilizdir. Biz evrenin altını ,üstünü (çok üst seviyelerde ve çok alt seviyelerde ) keşfederken görmediğimiz bilmediğimiz binlerce nesne var deyip devam ediyoruz çünkü o alanlarda ki nesneler bilgimizin konusu olmuyorlar. Tarihte böyledir. bir olay şu an bilgimizin nesnesi olmayabilir ama başka bir zaman bilgimizin nesnesi haline gelebilir.

Bir kültürün iki noktai nazarı olamaz. Olursa bizdeki gibi 20 tane tarih görüşü olur. Entellektüellerin farklı yorumları olabilir ve bu doğaldır. Kültürel olan,toplumsallaşan ,büyük çoğunluğun davranış ve perspektifini/bakış acılarını belirleyen Türkiye’de noktai nazar vardır. Bundan dolayı toplumsal olarak aynı geleceğe yoğunlaşamıyoruz. Türkiyede var olan tarih perspektiflerine baktığımızdda kimisi tarihimizi Hunlardan,kimisi Göktürklerden,kimisi Malazgirtten,kimisi 1928den başlatımakta. Bu bakışlar toplumsal davranışları belirleyen bir durumdur.

Bakışınız yanlışsa klasik metinleri de anlayamazsınız. Kimileri Kuran’la arama hiç bir mesafe koymayacağım demektedir. Aslında bu söz kültürden ve tarihten kurtulmak istenmesinin ifadesidir. Hiç bir tarihseltecrübeyi dikkate almadan okuyacağım Kuranı demektir.
Mefhumu olmayan şeyi göremezsin. Kendi ben idrakine sahip bir insan ancak ad koyma gücünü elinde tutar,terim yaratır ,başkasının terimleriyle idare etmez. Buda “ben farklı bir sese sahibim,kendi sesimi dışarıya aktarırım” demektir.
İbni Haldun Mukaddime’de güzel bir sorusu vardır. “Sahabenin Kuran okumasıyla ,endülüslü birinin Kuran okuması aynımıdır.” Yani Kuran okumaya nasıl bakıyorsun ?
Bir zanaat olarak mı?
Bir meslek olarak mı?
Varoloşsal bir sorun olarak mı?
Çeşitli disiplinler de ki insanlar ilgili disipline informatif bir süreç olarak mı yoksa varoluşsal bir mesele olarak mı bakmaktadır. Bu varoluşsal bakış taraf veya karşı taraf olabilir.
Ben o disiplini bilerek kendi varlığımı zenginleştirip anlamıma bir değer katıyormuyum?
Bir entellektüel kendi medeniyetini, tarihini ,kültürünü yada başka kültürleri sadece akademik ünvan ,maaş kaygısıyla yorumlamaması,okumamaması lazımdır. Böyle davranıldığında da bu okumanın bir etkisi olmaz zaten.
Yunan entellektüel faliyetini anlamak için şu noktalara dikkat etmek lazım;
Hiç bir tarih ve tarihsel olay mucize değildir. Tarihte devrim olmaz. Devrim nedenlerini bilmediğimiz olaylara verdiğimiz addır. Bir nevi izah edememe,mucize durumu gibi.
İster tespit edelim ister etmeyelim bütün tarihsel olgu ve olayların gerekceleri vardır. Belirli tarihsel bağlamları vardır.İndirgemeci ve çatışmacı okuma biçimi Batı aklına hastır. Bütün İslam entellektüel tarihi bağlamsal okumadır. Bağlamsal derken sadece historik değil,çevre,çoğrafya da dahildir.

Farabinin “Medinetül Fazıla” sının girişinde bir devletin kuruluşunun nedenlerini sayarken belirli maddeler sayar. O maddelerin her biri Aydınlanma döneminde bir teorinin adı olmuştur.

Hiç bir tarihsel olay insan bilgisinin dışında olamaz. Doğa biizm bilebileceğimiz bir şeydir. Allah bizim bilemeyeceğimiz bir şeyi yaratmaz. Bizim idrakimize konu olmayan bir doğa olayı yoktur. Şu anda onu bilemeyebiliriz ,buna kavramsal şemalarımız yetmiyordur,teorik izahlarımız yetersizdir,kullandığımız matematik onu açıklamaya müsait değildir,alet ve edavatlarımız yeterli değildir.Ama bu ilerde bilinmeyeceği anlamaına gelmez.
İmam Gazali Tefahütün’de Yunan tarzı düşünen müslümanları eleştirirken şöyle söyler;”Güneş ilahidir,orada değişme,bozulma olmaz diyorlar.” Bunlara Gazali ;Nereden biliyorsunuz? İnsan bilgisinin şartlarına baktığımızda aletlerle belirli bir teorik perspektifle bilgi elde ederiz. Güneş çok uzak ve gözlem için aletlerimiz yeterli değil,veriler az ve aralarda ki boşlukları biz dolduruyoruz. Gazalinin bu tavrı bilginin önünü kesmiyor aksine açıyor. Yani şu an o boşlukları biz dolduruyorsak ileride alet ve adevatlarla gözlemlediğimiz verilerle doldururabiliriz. Dolayısıyla bilgiye kesinlik ve sınır koyulmaması gerekir diyor.

İslam ve Yunan Medeniyeti Kıyası
1-Yunanlılarda kişi-yaratıcı Tanrı fikri yoktur.
Yaratıcı Tanrı fikri tek Tanrılı vahiy dinlerinin ve özellikle İslam’ın öne çıkarttığı bir olgudur. Tevhid fikri bir akide olarak mevcuttu ama metafizik bir ilke olarak İslam kazandırmıştır ve bunu da kelamcılar başarmıştır. Mutezile kelamcılarla başlayan süreç ,Gazali ve Razi’yle birlikte tamamlanır. Tevhid ilkesi olmadan modern bilim mümkün değildir. (tevhid ilkesinden;Allahın tek fail etken olması ve varolanlarla Allah arasında metafiziksel,spritüel faillerin girmemesi anlaşılmalıdır.Özellikle faal akıl,felekler gibi yeni-platoncu dizgelerin varlığı ve bilim-felsefe de bunların temzilenmesidir tevhid ilkesi.)
2-Nübüvvet kavramı yoktur. Peygamberlik fikri Yunan Kültürüne aykırıdır.
(Düşünce tarihi iki şekilde çalışılabilir.
a-Büyük daireden aşağı doğru inerek
b-Küçük daireden yukarı doğru çıkarsın.Küçük daireden yukarı doğru çıkmak uzmanların ve işin ehillerinin işidir ve zordur.Şöyle bir örnek verelim bununla ilgili;”Gazalinin bir fikrini çalışmak isteyen birisi önce Gazlinin o fikrini çalışmalı,ardından o fikrin İmam Cuveyni,Bakıllani,Ömer Hayyam,İbni Sina,Aristo ilişkisini kurmalıdır.Tüm bu ilişkileri kurmak zor ve zahmetlidir.” Ama büyük ölçekten küçük ölçeğe gitmek tersinir duruma göre daha kolaydır.

Düşünce tarihi sadece fikirlerin tarihi değildir. Fikirler tarihsel bir bağlamın ürünüdür. O bağlamla alakalı okumak gerekir. Bağlamından kopartılmış fikirleri alıyoruz,bağlamından kopartılmış o fikirlerle kavga ediyoruz. Kavga etmemizin sebebi o fikirlerin karşılık geldiği tarihsel derinlikten haberdar değiliz. Buda kavgaya sebep oluyor. Derinlik olan yerde kavga olmaz.
Yüzeysel düşünüyoruz.
Yüzey : Kare,dikdörtgen yüzeyseldir. Eskiler satih derlerdi.Üç boyutlu düşünmek yerine sathı düşünüyoruz. Filozoflar üç boyutlu düşündükleri için kavga etmezler sadece münazara ve münakaşa ederler.)
Jonatın Barness analitik felsefecidir ve yazdığı pre-sokratikler kitabında Thalase 80 sayfa yer ayırmıştır. Halbuki Thalese ait olup olmadığını bilmediğimiz iki cümlesi vardır;
-Herşeyin arkhesi sudur.
-Her yer Tanrılarla doludur.
Thalesin bahsettiği su değil ocean(okyanus) dur. Metinde Hydra değil ocean geçer. Okyanus Yunan Mitolojisinde Tanrıçadır. Evrenin ilk küresinin arapçada ki adı el-muhip (okyanus) demektir.
İki cümle üzerinden 80 sayfa yazı yazarak kültür inşa ediyor. Biz ise Razinin 400 cilt kitabına hiç bir şey yapmıyoruz. En çok bilinen ,tanınan İbni Sina’nın eserlerin tamamı bırakın Türkçeyi Arapçaya bile aktarılmadı.

Tarihte İslam medeniyeti hiç bir şey yapmadıysa en azından unutulmuş (kitaplarda ki ) bilgiyi zihinlere taşımıştır. Bilginin kitaplarda olması önemli değildir. Süleymaniye kütüphanesinde binlerce kitap vardır ama bu bilgi zihinlere taşınmazsa bir anlam ifade etmeyecektir.
Yunan medeniyeti MÖ 600-MS 600 arasında yaşamış 1000 yıllık bir medeniyettir. MS 600-800 arasında klasik bilim ölmüştür. Bu tespiti Dimitri Gutas yapmaktadır. 200 yıl boyunca filozof-bilim adamı yoktur. Felsefe öğretmenleri olmuştur. MS 800 ler de Bağdat’ta bu felsefe tekrar zihinlere taşınıyor. İnsanlar bu bilgiler üzerinden düşünmeye başlıyorlar.

3-Yunanlıların kapalı bir evren anlayışları vardır ve onlara göre evren tekdir ve kapalıdır.

İslam yukarıda sayılan üç özelliğin tamda zıddını söyleyecektir. Yaratıcı bir Tanrı vardır,nübüvvet vardır ve evren kapalı değildir. Ayrıyeten kapalılığın olmaması ne mekanca ne de zamancadır.
Razi tefsirinde evrenlerden bahseder.Aynı zamanda farklı evrenler olabilirler demektedir. Nitekim çağdaş fizikte bugün bunu söylemektedir.
Yine Razi evrenin sabit olmadığından bahsediyor ve evrenin yok olmuş,yeniden yaratılmış da olabileceğinden bahseder.
4-Beşeri bilgi ile ilahi bilgi arasında fark yoktur diyor Yunan Medeniyeti. Yunanlılara göre insan Tanrı gibi bilebilir. Bizde ise beşeri bilgi sınırlı (mahdut)tur. Belirli koşullara bağlıdır.
Tarihte ilk hakiki imparatorluğu Persler kurmuştur. Onlardan önceki Asurluların tecrübesi bir imparatorluk tecrübesi sayılmaz. İmparatorluk bir senfoni gibidir. Yönettiği çoğrafyaların kültürlerine,dinlerine,adetlerine ve geleneklerine karışmaz. Tarihte imparatorluk olabilmiş bir kaç medeniyet vardır ve bunlar;
Persler,Romalılar,Abbasiler,Osmanlılar ve İngilizlerdir.
Persler büyük ordularla hareket ettikleri için önlerine çıkan kitleleri (MÖ 600ler de) ,özellikle de aristokratlar ,batıya doğru sürmüşlerdir. Tales fenikelidir,pythagoras büyük bir ihtimalle Babillidir. Hareket eden bu kitleler önce Ege’ye yerleşiyor. Zaten o dönemlerde buralar İonya diye bilinmektedir ve İonya’nın Arapçası Yunan demektir. Pers ordusu Ege’yi de alıp Yunanistana geçince buralarda ki kitleler İtalya’ya gidiyorlar. Dolayısıyla İtalya’da da İtalya okulu ortaya çıkıyor. Persler Yunanistan ve Trakya’dan itilince bu kitleler Atina’ya geliyorlar.

Yunan kültürü çok karışık bir kültürdür. Zaten saf kültürler yaratıcı olamazlar. Terkip olan,farklı kültürleri bir araya getirip meczeden kültürler büyük işler yaparlar. Yunan kültürü büyük bir terkiptir. Yunancanın %40-50 si diğer kültürlerden alınan kelimelerden oluşmaktadır. Yunan kültürü içerisinde Mısır,Mezopotamya,Anadolu kültürleri,Miken kültürleri gibi bir çok kültürün etkisi vardır. Yunan kültürü aslında Yunanca kültür demektir. Çünkü o dönemde Perslerin bilim adamları ve filozoflarıda Yunanca yazıyordu eserlerini .Yunan etnik bir adlandırma değil medeniyet adlandırmasıdır. Bir etnik ulus kültür yaratabilir ama medeniyet yaratamaz. Medeniyet kültür üstü bir şeydir. Farklı etnik grupların ortaklaşa yarattığı bir bilimdir medeniyet. Türk,İngiliz,arap medeniyeti olmaz ama kültürleri olabilir.
Medeniyet büyük ölçekli metafizik sistemlere dayalıdır ve metazfizik sistemler bir kavmin yaratacağı şeyler değillerdir.
Barbar kelimesi Yunanca konuşamayan demektir. Yunanlı olmayan değildir. Yunanca Yunan medeniyetinde hikmetin,düşüncenin dili olmuştur. Tarihte ilk defa hikmetin ve düşüncenin dilinin Yunanca dışında bir dil olabileceğini ilk defa İslam Arapça üzerinden göstermiştir. İslam medeniyetiyle birlikte tarihten gelen Yunanca külliyatı Arapçalaştırarak arapça kültürünü yaratılmıştır.
Kadim kültürler de dil ile varlık iç içe kabul edilirdi. Dolayısıyla hikmetin dili aynı zamanda varlığın dilidir ve o evren de kutsal olan neyse “Tanrı,Logos” bunun dili de budur. Yunanlıya göre evrenin kuralları Yunanca yazılmıştı.

Klasik İslam Kültürünün büyük bir emeği,gayreti Yunan Kültürünü aşmak üzerine kurulmuştur. İnsan çağdaş konumunu dikkate almadan bir şey yapamaz. Yunanca kültür MÖ 3200 den başlayıp gelen bütün Orta Akdeniz dünyasının ürettiği kültürlerin ifadesidir. Yunanca yazılan en önemli astronomi kitabı olan Magestiğe baktığımızda (Batlamyus tarafından yazılmıştır) kullanılan matematik 60 tabanlıdır ve Babillilerden alınmadır. Kitaptaki gözlemlerin %80 ‘i Babil tabletlerinden alınmıştır,çünkü Yunanlılarda rasathane yoktur.
Yunan kültürü varlığı üç kademeli olarak almış ve incelemiştir.
Yunanlıların bütün derdi harekettir. Hareket bir değişim yaratır ve değişimin ucunda da insan vardır.
Hareket,değişim,insan
Modern bilim değişimin matematiksel modellenmesinden ortaya çıkmıştır. Descartes,Leibniz,Newton’un yaptığı değişimin matematik modellenmesidir.
Yunanlılar değişimi nasıl modellediler?
Evrende sürekli bir hareket var , hiç durağan bir nokta yok ama süreklilik de var. Mevsimler aynı,güneş her gün aynı yerden doğup aynı yerden batıyor ama birde değişim de var. Yunanlılar bu sorunu çözebilmek için 3′lü bir sistem inşa ettiler.
Hareket o kadar önemlidir ki Yunanlılarda Arsitonun Tanrısının adı Hareket Etmeyen İlk Hareket Ettiricidir. Bu Tanrının sıfatı da hareket ismi de hareket.
Evrende ki hareketin bir kaynağı vardır ve buda hareket etmeyen ilk hareket ettirici.
“Bir medeniyeti anlamak için
1-İlk ilke anlayışına
2-Evren anlayışına
3-İnsan anlayışına ve bu üçü arasında ki ilişkileri nasıl formüle ettiklerine bakmamız gerekir.”
Hareket etmeyen ilk hareket ettirici saf akıldır,ekmeldir,ilkedir.
İlke: Her hangi bir konuda nesnenin sahip olduğu tüm özelliklerine sahip olan örnektir. Mesela “devletin ilkesi şudur” dediğimiz de ,devlet demek ne demekse onun bütün sıfatları orada en mükemmel formu vardır. Bizim müraacat kaynağımız ,ona nisbetle devleti anlıyoruz.
Tanrı ilkedir,yani varlık dediğimiz hadise tüm özellikleri ,o Tanrı da en mükemmel formda var demektir.
Yunanlılar değişimi tasfiye etmek istediler. Çünkü hareket varsa değişim vardır hareket yoksa değişim yoktur.

İslamda Escamda da ecramda da değişim olduğunu söyler. Yukarıda ki tablodan Yunan evreninin şizofrenik olduğunu söyleyebiliriz.
Felek: İki anlama vardır.
1-Eski pehlevice de falak,kötülük tanrısı demektir.Bu manada kullanımı genelde edebiyattadır.
2-Klasik astronomide gezegenlerin döndüğü yer. Klasik astronomide gezegenler dönmüyor olarak kabul edilirlerdi. Yunan ve İslam medeniyetinde böyle kabul edilmiştir. Ayla Dünyanın enterasan bir ilişkisi vardır. Dünya kendi ekseninde dönerken aynı şekilde ayda kendi ekseninde dönmektedir ve ayla dünya birbirine paralel dönmektedirler. Bu paralellik ayın arka tarafının hiç görülmemesine sebep olmaktadır. Babilliler bunu ilk farkedenler oluyor ve bunu çözmek için ayın bir yüzeye gömülü olduğunu dönenin ay değil o yüzeyin olduğunu söylüyorlar ve o dönen yüzeye de felek adını veriyorlar.
Yunanlılar ay feleğinin üzerinde maddenin farklı olması gerektiğini ve hareketin türünün de farklı olması gerektiğini söylüyorlar.
Ay üstü alemde Maddeye esir (atariz) olarak kabul ediliyor ve esir maddesi nuranidir. Bütün göksel yapılar bu esirden kurulu olarak kabul ediliyor. Böylece hem Tanrı hem de gökyüzü ilahi bir yapıya dönüştürülmüştür.
Harekete konu olan nesneler esirlerden yapılmış ve hareketin türü de daireseldir. Dairenin başlangıç ve sonu yoktur,sürekli kendini tekrar eder.Bundan dolayı dairesel hareket mükemmeldir ve gökyüzüde mükemmeldir.
1905 de Albert Einstein Özel Görelilik teorisinde esir maddesinin olmadığını söylüyor fakat 1918′de Londra’da Bilim ve Esir Kongresi toplanıyor. Yani düne kadar esir maddesi kullanılmaktaydı. 19.yy fiziğini anlamak için esir maddesini bilmek gerekiyor. Newton fiziği de buna dahildir.
Ay Feleğinin üstünü ilahi kabul ettiğin de İslamla sorun yaşarsın. Kelamcılar 1000 yıl boyunca evreni saf fiziksel bir entite olarak tanımlamak için uğraşıyorlar. Evrende Allah’tan başka fail olabilecek hiç bir var olan yoktur diyorlar.
Ay altı ve ay üstü diye evreni ikiye böldüğümüzde cismi de ikiye bölmüş oluyoruz. Ay altına essam (cisim) ay üstüne de ecram (cirm) deniyor.
Kelamcılar bu diktomiyi aşmak için birleştirilmiş cisim ve birleştirilmiş fizik teorilerini savunuyorlar.
Madde:Arapçada uzanım demektir.
Müdde: Arapçada maddeden gelmiştir ve zaman demektir. Madde ve müdde birlikte bulunur. Müdde maddenin farklı bir okunuşudur. Madde ile zaman birliktedirler. Madde mekandır ,müdde zamandır ve ikisi birliktedir. Maddeyi aşan bir zaman yoktur,maddeyi aşan bir mekanda yoktur. Bu kelamcıların görüşüdür.Kelamcılara göre fiziksel olarak evrenin her hangi bir yerinde ki durum neyse diğer noktalarında da aynıdır.
Ay üstü evrende değişim yok kabul edişmiş ama ay altı evren de değişim var kabul edildiğinden bilginin nasıl oluştuğu sorunu gündeme gelmiştir. Çünkü değişimin olduğu yerde sabitlik olmayacağından bilginin oluşması da mümkün değildir.
Yunanlılar Değişimin sebebi olarak;
1-Dünya dört unsurdan kurulu kabul ediliyor
2-Hareket çizgisel/lineer varsayılıyor. Dolayısıyla hareketin bir başlangıcı ve bitişi olmaktadır.
Evrenle ilgili bu üçlü sistem psikolojiye,bilimler sınıflandırılmasına ve diğer tüm alanlara da yansıtılıyor. Bu üçlü sınıflandırma çok uzun sürelerde tartışarak elde ediliyor ve oldukça rafine bir sistem olarak kurgulanıyor. Onlarca medeniyetin,kültürün katkıda bulunduğu yaklaşık 3000-4000 yılda geliştirilmiş çok sofistike bir sistemdir. Bu sistemle o dönemlerde evrenin rasyonel,tutarlı bir açıklaması sağlanmıştır. Bu sistem İslam dünyasında dönüştürmeye konu olmuştur.

“Nesne farklıysa aynı yöntemle orayı bilemezsiniz. İnsanı fizik,tıp,kimya,ahlak daları inceler ve hepside farklı farklı inceler. Aslında insan aynı insandır ama insanın hep farklı açılardan ele alırlar.Bu da nesnenin değiştirir.”
Yunanlıların bu üçlü sisteminin en yukarısını Metafizik inceler. Tarihte ilk matematiksel bilim astronomidir. Fizik klasik geleneklerde matematiksel değildir. Newton fiziğin matematiksel olmasını sağlamıştır.
Ay altı evreni nasıl bileceğiz. Hareket ve Değişimin olduğu bir yerdir burası. Değişimin olduğu yerde bilgi nasıl olacaktır. Değişen şey bilinmez,dolayısıyla biz değişeni bilemeyiz. Modern bilimin tam zıddı. Değişime konu olmakla birlikte değişmeyen özleri bilebilirmiyiz.

Öz,Essence,mahiyet.
Nedir sorusu aslında ne durur demektir.
Çiçek güzel durur (Çiçek güzeldir)
Durur güzelliği çiçeğe yüklüyor.
Çiçek kırmızı durur (çiçek kırmızıdır ve kırmızılık çiçeğe yükleniyor)
Bir şey olması lazım ki başka bir şeyi ona yükleyelim. Aslında yüklenilendir öz. Yoksa öz spirütüel bir şey değildir.
Kainat klasik geleneklerde mahsus alanı için kullanılır. Ay üstü alem kainata dahil olarak görülmezdi.
Kain arapçada olan ,kainatta olanlar ,bozulanlar demektir. Bugün kainat bütün evren için kullanılmaktadır. Bütün değişmeleri taşıyan bir öz arayışı içine giriyorlar,bulunabilir mi ,varmıdır diye?
İnsan ölmüyor,bireyler ölüyor. Klasik bilim türle uğraşıyor.İbni Sina türle,türsel özle uğraşıyor.Çünkü türsel öz taşıyor ferdlerin özelliklerini.
Gazaliyi eleştiriyorlar ,ateş pamuğu yakmaz dedi diye.Halbuki Gazali için ateşin yakıp yakmaması türsel özle alakalı değil,ilişkiyle alakalıdır. İlişkiye bak diyor,türsel öze değil. Türsel öz dediğimiz şey türün en önemli sıfatıdır sadece. Öz denilince onu sabitliyorsun,türsel özler dünya da değişimden ali olduğu zaman değişimin dışında kalıyorlar. Bu değişimden ali olma ise sabitlemek demek ve buda Tanrının bile müdahale edemeyeceği bir alan yaratmadır.
Özçüler için ateşin yakma sebebi özünün onu gerektirmesidir. İcab etmesidir. Modern bilim özü kabul etmez. Dolayısıyla pamukla ateş arasında ki ilişki özsel temastan değil ilişkiden kaynaklanır. Pamukla ateş karşılaşıyorlar birinin özü yakmak diğerinin ki yanmak ve pamuk yanıyor. Nedensellik klasik geleneklerde ilişkiye dayanmaz,öze dayanırdı. Öze ilişkin nedensellik illet diye tanımlanırdı.
“Tarihsel derinliği olmayan milletler lafızlarla düşünür,derinliği olanlarsa mefhumlarla düşünür.”

Klasik dönemin dünyası çıplak gözle kurulmuş bir dünyadır. Göze konu olan yapılar dikkate alınmıştır. Bunun için optik ilmi çok önemlidir. Bu sistemi dönüştüren bütün kafaların dikkate aldığı,önemsediği 3 temel bilim dalı vardır.
-Kozmoloji
-Astronomi
-Optik
17.yy da ki bütün filozof bilim adamlarına baktığımız da ;Kopernikin yaptığı kozmolojik bir dönüşümdür,astronomi,matematik bilimlerini bilmez Kopernik.
Descartes hareket,optik ilimleriyle uğraşmıştır
Kepler astronomi ,optik ilimleriyle
Newton astronomi,kozmoloji,fizik,optik ilimleriyle uğraşmıştır.
Optiği dönüştürmeden klasik geleneğin sistemini değiştiremezsin. Klasik bilim gözle kurulmuş ,rafine bir sistemdir. Görme olayını ne zaman daha farklı inşaa edersen klasik sistemi de değiştirebilirsin. Modern bilimin mekanik olması Descartes’in görme olayını mekanik izah etmesiyle alakalıdır. Buda bütün yapının değişmesine kapı aralamıştır. İslam dünyasında bunu İbni Heysem yapmıştır.
İbni Heysem 4 cilt optik kitabı yazıyor. İslam dünyasında İbni Sinayı aşıp farklı bir felsefe farklı bir tefekkür yapılabileceğini gösteren iki adam vardır;
1-Fahrettin Razi
2-Şahabettin Suhreverdi
İkisinin de üzerinde en çok durduğu konu optiktir. Suhreverdinin tanım teorisini anlamak için optiğini bilmek gerekir. Tanım teorisine yepyeni bir bakış getiriyor Suhreverdi optikten hareketle.
Razi İbni Sina’yı İbni Heysem optiğini kullanarak aşıyor. Heysemin 3 konuda eseri vardır;
Astronomi,kozmoloji,optik. Heysem üç alanda da yepyeni şeyler söylüyor.
Gerçekliğin yeni bir tasvirine sahip değilsen yeni bir felsefe yapazasın.
Türkiye de bilim olmadığı müddetçe,mevcudun farklı bir tasvirini inşa edemediğimiz sürece vücut üzerine konuşamamız mümkün değildir.
Bugün vücut üzerine yapılan konuşmalar klasik geleneğin kavramlarıyla yapılmaktadır.
Müslüman entelllektüellerin en önemli sorunlarından biri mevcut ile vücut arasında ki dikotomileridir. Kafalarında ki vücutla ilgili tasavvurlar farklı,mevcutla ilgili tasavvurlar farklı.
Türkiye de eğitim düzeyi yükseldikçe inanç oranı düşüyor. Bunun da sebebi din dilinden kaynaklanıyor. 1000 yıl öncesinin bilim dilinin inşa ettiği din diliyle konuşmaya çalışıyoruz ama bu eğitimli insanlarda yanı bulmuyor.

Yorumlar