İhsan Fazlıoğlunun 27.11.2013 tarihinde Kagem’de verdiği felsefe bilim tarihi seminerinde aldığım notlar aşağıdadır.
Günümüzde sosyal bilimler doğa bilimleri ayrımı var.Özellikle sosyal bilimciler ki buna dini bilimler sahasıda dahil olmak üzere kendi yaptıkları çalışmaların bilim olarak adlandırılıp adlandırılmayacağı konusunda sıkıntı hissetmektedirler.
Sosyal bilimlere bazen manevi bilimler,bazen beşeri bilimler ,bazen insan ve toplum bilimleri denilmektedir.
İsimlendirmede bile daha netleşmemiş bir durum vardır ki bu normaldir. Çünkü bilim kavramının kullanımının oturması 250 yıllık bir süreç almıştır.
Kavramlar doğar,büyür,gelişir ,anlamları genişleyip daralabilir.Hiç bir kavram ergen doğmaz.Kavramların oturması süreç alır.
İsimlendirmede bile daha netleşmemiş bir durum vardır ki bu normaldir. Çünkü bilim kavramının kullanımının oturması 250 yıllık bir süreç almıştır.
Kavramlar doğar,büyür,gelişir ,anlamları genişleyip daralabilir.Hiç bir kavram ergen doğmaz.Kavramların oturması süreç alır.
Doğa Bilimi Sosyal Bilim Çatışması Tarihi
Bazı yerlerde 17.yy da din bilim çatışması şeklinde ifadeler kullanılmaktadır. 17 yy. da din kavramı vardı da bilim kavramı yoktu. Olmayan bir şeyin çatışması nasıl oluyor. O dönemde “bilim adamı” kavramı sosyal statü olarak kullanılmıyordu. Newton kendini bilim adamı olarak değil doğa Filozofu olarak görüyordu. 17. yy da çatışan farklı teolojik yorumlarla klisedir. Newton,Leibniz,Hume,Descartes birer teologdur. Bunların oluşturduğu doğa felsefeleriyle klisenin savunduğu doğa felsefesi çatışmıştır.
17.yy da batı avrupa tecrübesinde ortaya çıkan doğa bilimi
-empirik
-mekanik
-matematik bilme tarzıyla ,hümanist/insan bilimleri çatışmasının mantığı nedir ? bu çatışma nasıl gelişmiştir.
insanlar mefhumlarını bilmedikleri kelimeleri kullanmaktan ççekinmiyorlar.Mefhumlarını bilmedikleri kelimeleri kullanarak entel olduklarını kanıtlamak istiyorşar.Halbuki entel ve entellektüel aynı şeyler değildir.
entel:lafızlarla düşünür
entellektüel:mefhumlarla düşünür.
İmam Gazali 12.yy da bu durumu şöyle tasvir etmiştir. “Ancak ahmaklar lafızlar üzerinden düşündüklerini zanneder. “
1540 da Kopernik’ in “Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine” adlı eserle başlayan ve 1688 de Newton’un “Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri” adlı eseri arasında kalan tarihlere Bilim Devrimi denir. Bilim Devrimi adlandırması ancak 1936 da verilmiştir.
Batıda yeni bilme tarzının ortaya çıkmasının dört önemli nedeni vardır;
1-Politik Nedenler: Osmanlının ilerleyişi karşısında Batıda ortaya çıkan politik teolojik bir bunalım olmuştur. Klise hakikati temsil ediyorsa Türklerde batılı temsil ediyorsa , nasıl oluyor da batıl hakikati yeniyor. Bu durumda ya hakikatta problem var ya da hakikatın temsilinde. Hakikatta problem olamıyacağına göre Luther’in metinlerinde de gösterildiği gibi temsilinde problem var denilmiştir ve klisenin hakikati temsil edemediği öne sürülmüştür. Bu anlayış klisenin yıkılması görüşünü ön plana çıkartmıştır.
Modern bilimin ortaya çıkmasında en önemli neden Türk korkusudur. Galile’ nin telekoskobu benimsetmesi bunun somut örneklerindendir. Galileo teleskobu Türklerin gelişini önceden / erkenden görebilme imkanı sağladığını söyleyerek dönemin rasyonalistlerine kabullendirebilmiştir. Çünkü teleskop o dönemlerde daha çok büyücülerin kullandıkları aletlerdedir.
2-Epistemolojik Neden: Özelllikle merağa astronomi-matematik okulunda ortaya çıkan yeni bilme anlayışı ;Tanrının dışında her hangi bir aşkın otoriteye başvurmaksızın ister kozmik,ister kurumsal bir otoriteya başvurmadan insanın kendi kognitif imkanlarıyla gerçekliği bilebileceği konusunda ki nihai tespit batıya taşındığında ciddi toplumsal ciddi yansımaları olmuştur.
Klasik sistemlerde kozmik bir kognisyon vardı. Kelamcılar bunu yıkmış,meğara,semarkant ve istanbulda ki okullar da bu anlayışı takip etmişlerdi.
Meğera astronomi-matematik okunun getirdiği anlayışa göre insan ve gerçeklik yüzyüzedir ve insanın bütün bilgisi beşeri bilgidir. Bu bilgi beşeri imkanların kullanıldığı alet ve edavatlar la sınırlıdır. Bu sınırlarla da gerçekliği idrak edebilir. İdarak edilen bu gerçeklik ise mutlak değil beşer olarak tespit edilmiş bir gerçekliktir.
3-Malumat Bunalımı: Yeni dünyanın keşfiyle klisenin kapalı bir uzay haline getirdiği bilimlerin parçalanması .Mesela klise 2300 bitki türünün var olduğunu ve bunun nihai olduğunu söylemiş ama yeni dünya keşfedildiğinde bir çok yeni bitki ve hayvan türünün tespitiyle klisenin savunusu gerçeklikle uymaz hale geliyor.
İslam dünyasında dini otorite bilme faliyetine bir tanım/sınır getirmediği için batıda ki gibi sıkıntılar oluşmamıştır.
Klise batıda sadece ibadet tapınağı değil bir sistemdir. Düşünmeni,eleştirmeni,soru sormanı ,cevap aramanı ve her şeyi mümkün kılan prizmadır,gözlüktür.
Malumat çok sarsıcıdır çünkü somuttur. Klisenin hayvan katoloğu var ve yeni hayvanlar keşfedildikçe klisenin otoritesi sarsılmaya en azından ciddi ciddi sorgulanmaya başlıyor. Malumatlar artıkça klisede sıkıntılar baş gösterdi buda bunalıma sebep oldu.
Bacon eserlerinde batı da ortaya çıkan büyük zihniyet dönüşümünü anlatır.
4-Mekanik Zenaatlerin Gelişimi:Batıda yazılmış National Magic,Matematical Magic tarzı kitaplar ilk bakışta magic isminden dolayı büyü gibi gelebilmektedir. Batılıların o dönemde büyüden anladıkları terzilik,reçel yapma,yağ yapma.bunları islam dünyasından tercüme ettikleri için onlara büyülü gelmekte.Yoğurdun yağ olması onlar için okkült bir şey geliyor.
Okkült:Gizil,batıni güç.
Manifesto: Manifest,tezahür etmek.
Özellikle zenaatkarlar (makina ustaları) dönüşümde çok etkilidirler. Galileo bir alet yapıcıdır.
Yukarıda sayılan 4 temel etken ve sayılamayan başka etkenler batıda büyük bir dönüşüme sebep olmuşlardır. Batıda iç içe geçmiş bir kaç devrim vardır. Descartes devrimi ,sonrasında Newton devrimi gibi.
Yeni bir yöntem olmadan yeni bilgi ortaya çıkmaz. Dolayısıyla ilk büyük dönüşüm metodolojidedir. Zaten ilk metedoloji metnini kaleme alanda Bacondur (Novum Organom-1619)
Batıda ki bu dönüşüm klasik bilme tarzını yavaş yavaş terketmeye sebep oluyor. Bu bilme tarzı üç temel terimle özetlenebilir.
1-Empirik:Deneyimsel
2-Mekanik:Evreni bir makina gibi idrak etmek demektir. Bu yolu Gazali başlatmıştır. Evrenin mekanik okunması islamın öngördüğü bir şeydir ama Gazali bunu felsefi bilim sistemine katmıştır. Temel önermesi şudur: “Evrende Tanrıdan başka fail olan hiç bir spirütüel,aşkın,metafizik illet yoktur.” Evren büyülerle,spirütüel,mistik yapılarla izah edilemez. Bu tevhid ilkesinin düşünceye ve bilmeya tatbikidir. Özellikle metafizik neden Gazali tarafından reddedilmiştir.
Modern ve Klasik Bilim Farkları
1- Klasik bilim tümelcidir,tümeli arar.
Modern bilim geneldir. Bir şeyin genel olmasıyla tümel olması apayrı şeylerdir,apayrı perspektiflerdir.
2- Klasik bilim kavram üzerinden gider, modern bilim ise formül üzerinden gider. Bir şeyi tümellemek demek tümeli elde etmek yani kavramı elde etmek demektir.
3- Klasik bilim mantığa dayanır. Tanrı evreni mantığa uygun olarak yaratmıştır der klasik bilim.
Modern bilim matematiğe dayanır.Tanrı evreni matematiğe uygun olarak yaratmıştır der modern bilim.
Galieo Tanrının “kitabı Tekvini / yaratılmış kitap (doğa) metamatik formüllerle yazılmıştır.Alfabesi üçgenler,dörtgenlerdir” der.
Klasik bilimin dili mantıksaldır.Aristonun ,İbn-i Sina’nın doğa felsefeleri mantıksaldır yani kavkamsaldır.Formül yoktur onlarda yani matematiksel değillerdir.
4-Klasik bilim neden üzerinden gider,modern bilim yasa üzerinden. Klasik bilimde yasa yoktur,doğa yasası diye bir tabir bilinmez klasik dönemde.
Klasik gelenekte nesneler özünden hareket ederler.Yani ateşin pamuğu yakması bir ilişki değildir. Ateş yakar çünkü özü yakıcıdır,pamuk yanar çünkü özü yanıcıdır.
Klasik geleneklerde neden özsel bir şeydir. Modern bilimler de ise neden ilişkiseldir. Modern bilimde özü bilemeyiz çünkü öz bize kapalıdır. Numenal olan kapalıdır biz fenomenal olanı bilebiliriz.
Gazali ve İbni Sİnayı modern bilimler açısından okumak yanlıştır.
5-Klasik bilim kesinlik,katiyyet ister. Çünkü tümel olan kesindir. Onun için klasik bilim tümdendelimseldir(dedüktif).
Modern bilim olasılıkla yetinir çünkü genel olasılık demektir,tümevarımcıdır.
Tümdengelimde ilkeyi koyarsın ,tekil bir şeyi ilkeyle kıyas ederek sonucu belirlersin. Tümel kapalı bir kümedir.
Tümevarımda X1,X2,X3,X4,…,Xn-1,Xn Xn-1,Xn’ye sıçrarsın. Tüm çaylar yeşildir. Geçmiş ,gelecek ve şimdiki. Bütün çayların yeşil olmasını sayarak değil genelleme yaparak yani elde ki verilerden hareket ederek sıçrama yaparak elde ediyorsun.
Modern bilim mutlakiyet,kesinlik aramaz.
6- Klasik bilim logosu esas alır. Bilinebilir,tanımlanabilir ,sınırlandırılabilir olanı ve özet halindedir.
Modern bilim ise teknologosa bakar. Teknik tarafını yani kullanımını,faydasını önemser. İnsan sadece düşünen bir canlı değil aynı zamanda alet yapan bir canlıdır.
Sadece klasik bilimde logosu bilmek,kognitif bir hazza erişmek,kemale ermek gibi klasik bilimin tanımlarıyla yetinmez. Modern bilim aynı zamanda bir fayda,pratik uygulama arar ve bunu da önemser.
Modern bilim tek başına oluşmuş rasyonel bir olgu değildir. Modern bilimin oluşmasının temelinde bir tarafta simyacılar, bir tarafta matematical büyü,doğal büyü,bir tarafta alet edavat yapımı,empirizm,parçacık kimyası vardır. Bütün bunlar birleşip modern bilim ortaya çıkmıştır. Modern bilim sentezdir ve bu sentezde Çin,Hint,İslam,Yunan ve batıda ki gelişmeler vardır. Bunlar büyük bir terkip yapmışlardır.
7-Klasik bilim logosa bağlı olduğu için düşünce merkezlidir. Tefekkür üzerinden gider.
Modern bilim hesaplama,matematik üzerinden gider. Sayma ve ölçmedir yöntemi. 17.yy da meşhur ilkedir “tartışma,hesap et.”
Modern bilimlerin özellikleri Newton fiziğinde müşahhas olmuştur. Newton fiziği 1543-1687 arasında ki dönemde ampirik ,mekanik,metematik bilme tarzının zirvesi olarak yerini almıştır.
bu bilme tarzı sadece doğayla sınırlı kalmamıştır.Bu tarzı her şeye uygulamaya başlamışlardır. Newtoncu devlet,newtoncu din,newtoncu ahlak.Özellikle Fransız aydınlanması yeni bilmeyi sekülerize etmiştir.
Newton büyük bir teologdur. Hayatında 8 yıl matematik,astronomi,fizik çalışmış ,25 yıla yakın simya ve teoloji çalışmıştır. Bu bağlamda Newtona son büyücü de denilmektedir.
Newtonun yeni bilme yöntemini bütün yapılara uygulandığı zaman insanın tasfiye edildiği bir durum ortaya çıkmıştır. O dönemde yaşamış Bartley diyor ki ” evren makina değildir. Evrende bir çok nitelik vardır. İnsan bedeninin haricinde bir çok yapısı var.” Aynı şekilde Gothede Newtonun optiğine karşı optik çalışmalar yapmış ve ışığın sırf dalga boylarından müteşekkil olmadığını ,her rengin insanda ayrı birer anlamının,değerinin oluşturduğunu yada insanın bunlara yüklediğini belirtir. Dış dünyada var olanları sadece fiziki özellikleriyle inşa etmek doğa bilimleri için mümkünse de insan için mümkün değildir. İnsanın sevgileri,duyguları nesneyle irtibatta her zaman devrededir.
Tamda Newton’un yaşadığı dönemde İtalyan asıllı bir filozof olan Vico Newtonculuğa karşı “Yeni Bilim” adıyla bir eser kaleme alıyor. Vico bu kitap da; “evreni biz yaratmadık dolayısıyla yaratmadığımız şeyi bilemeyiz. Bizim evren hakkında ki fikrimiz zandır. Ama tarihi biz yarattık.İnsanın yaptıklarını bilebiliriz. Şiirin ,müziğin ,destanın,duyguların,sevginin olmadığı bir dünyayı bilmek anlam ifade etmez.” İnsanın olmadığı bir dünyayı bilmek insana ne sağlar. İzzet Begoviç’ in deyişiyle “bilime evet ama sanatın kurduğu bir dünyada”.
Sanatın,müziğin olmadığı bir dünya da bilim sadece bana form,şekil,biçim verecektir. Newtoncu bilimin felsefesini Kant yapmıştır.
1800 lere kadar batıda yeni bilimler,keşifler fazla okutulmamıştır. Bunların ders müfredatlarına girmesi yavaş yavaş olmuştur. Comte modern bilimin pozitvist felsefesini yapmıştır. 1860′ dan sonra modern bilim zihnibir çalışma olmaktan çıkıp toplumsallaşmıştır. Bu toplumsallaşma da Pasteur’ün aşı teorisi sayesinde olmuştur. Aşı kadına tekabül etmesinden dolayı modern bilim toplumsallaşmıştır.
Klasik geleneklerde en çok ölümler kadınlar arasında ve doğum esnasındadır.
1800 yılllarına kadar batıda ki tüm üniversiteler klisenin kontrolündedir. İlk defa klise kontrolü dışında üniversite Almanya’da açılmıştır.
Avrupa da modern bilim ilk defa sağlık sektörü üzerinden toplumsallaşmıştır. Modern bilim entellektüel bir uğraş olmaktan çıkmıştır.Edison icat fabrikası kurarak tarihte ilk defa bilim adamlarıyla zenaatkarları bir araya getirmiş ve teknolojinin insan hayatına girmesini sağlamıştır.
modern bilimin sonucu olan teknolojini insan hayatını belirleyen bir yapıya kavuşuyor. bu yapıya kavuşunca pozitivizmin etkisi olağan üstü artmıştır. Bu ise batıda bir çatışmaya sebep olmuştur. Özellikle Vico’yu devam ettiren Alman idealistleri hümaniter tarih bilimlerini inşa etmişler ve ön plana çıkarmaya başladılar. Tarihselcilik ve tarih biliminin kurucuları Almanlardır. Kanttan,Herder’e oradan da Hegel’e ulaşır oradan da Diddley uzanır. Bu çizgide sosyal bilimler ortaya çıkıyor.
Batıda bu iki ekolün yani Alman ve İngiliz zihniyetinin çatışması ortaya çıkıyor. Bu çatışmayı çözmek için George Sarton (1884–1956) tarih sahnesine çıkıp bilim tarihi disiplinini kuruyor. Bilim tarihi esas itibariyle fen bilimleri-sosyal bilimler çatışmasını çözmek için kurulmuştur. Yani bilim var ,tarih var. Tarih Almanların işi,bilim İngilizlerin işi. Bu ikisini birleştirip hem sorunu çözmek,hem de tarihi de bir bilim haline getirip,hem de bilimin tarihsel olduğunu gösterip ikisini bir kulvarda buluşturmak. Bilim önemlidir ama bilimde tarihseldir.
Sorun kısmen çözülse de 1800′lü yılların başlarında ki sanayide ki gelişmeler ve teknolojik gelişmeler tarihte ilk defa tarım toplumunun kıt imkanlarının ötesinde fabrikasyon üretiminin artmasıyla ortaya çıkan bolluk ve bunların birleşimiyle bilimin hayat üzerinde ki etkisi artmıştır.
Bilim tarafında bu gelişmeler olurken hesapta olmayan Marksizm ortaya çıkıyor.1831 de Londra’da 2.Bilim Tarihi Kongresinde Boriss Hessen ilginç bir tebliğ sunuyor. Newton’un “Principia Mathematica” sının Sosyal Ekonomik Kökleri adlı tebliğ. Hessen’den habersiz 1834-1835 ‘de Grosman adlı bir bilim adamı “Mekanik Felsefenin Sosyal Kökleri” adlı bir kitap yazıyor.
Hessen ve Grosman ilk defa şunu gösteriyorlar. Bilim transandent/alkın bir yapı değildir. Tarihin içindedir. Dolayısıyla bilim dediğimiz hadise sosyal bir olgudur.Üretim,psikoloji,sosyoloji,politika,din ,ekonomi vb. bir çok yağıyla iç içedir. Bu açıdan bilimi tarihin dışına ahistorik ya da metahistorik kılarak transandent bir yapı gibi göstererek açıklayamayız. Her türlü bilimsel dönüşüm ve faaliyet tarihsel yapı içerisinde,bağlamı içerisinde ,sosyal ilişkiler içinde anlaşılmalıdır. Bu çok basit bir şey değildir. Doğruluk,gerçeklik,hakikat gibi kavramları boşa çıkartır.Bunların toplumsal olduğunu söylemektir.
Hessen-Grosman tezinden sonra Batıda Bilim-humanitas çatışması şiddetlenir. 1959′da C. P. Snow “iki kültür” adlı Rede konferansında bilim-sosyal bilim çatışmasını ilk defa formülleştirmiştir. 2.dünya savaşından sonra Thomas Kuhn bu teoriyi batı normlarına göre yeniden üretmiştir. Bu paradigmaya göre bilim dediğimiz hadise tamamen insani,beşeri tarihsel bir üretimdir. Doğru,gerçeklik gibi kabullerde tarihseldir. İnsanın ve toplumun dışında ,bunu aşan transandent bir bilimden bahsedilemez.
Modern bilimin ortaya çıkmasında 3 bilim dalı etkili olmuştur. Daha doğrusu bu üç bilim dalı klasik dönemin en önemli bilimleriydi.
-Kozmoloji
-astronomi
-optik.
Klasik bilimde evren son derece önemlidir. bundan dolayı bu üç disiplin tarih boyunca önemli olmuştur.
Batılılar 1600 ile 1890 arasında mantık çalışmazlar. Çünkü o dönemlerde mantık skolastisizmi hatırlatır. Ançak mantığın felsefe dünyasına tekrar dönemsi 1870′den sonraya rastlar. Buda Viyana Pozitivistlerinin mantığı matematikselleştirmeleriyle gerçekleşmektedir.
Sosyal Bilimlerle Doğa Bilimleri Arasında ki Farkın Temellendirilmesi
Olgu ve olaylar iki sfer/kürededir.
1-Tabiat-olgu-fact
2-Hayat-olay-event
Tabiat
1-İnsanın irade ve ihtiyarına bağlı olmadan var olan şey demektir. Var olmak idrak cihetinden insana bağlıdır. Evrende idrak eden tek canlı insandır.
Mevcudiyetle idrak ayrı ayrıdır. Bir şeyin mevcut olması başka bir şeydir,idrak edilmesi başka bir şeydir. aralarında bir diyalektik ilişki var ama evreni insan yaratmıyor fakat insan idrak ediyor.
2-Tabiat haricidir.
Obje:dışarı atmak.Latincede objekare dışarı fırlatmak manasına gelir. Biz dışsallaştırmadan bir şey bilemeyiz. Karşımıza koyup aramıza mesafe koymadan bilemeyiz. Bilen,bilinen ,bilgi. İki unsur yani bilen,bilinen olacak ki bilgi ortaya çıksın. Alim,malum,ilim.Dış dünyanın bir parçası olarak nasıl dış dünyayı haricleştiriyoruz. Dışsallaştırma mevcudiyet cihetinden değil idrak cihetindendir. İdrak cihetinden evren hariçtir. Evrenin içerisinde bulunan zihnimiz evreni ötekileştirip/nesnelertirip/objeleştirip bilinebilir hale getiriyoruz.
Objeleştirme üzerinden elde edilen bilgiye husuli bilgi denilmektedir. Yani bilen,bilinen,bilgi ilişkisi vardır. Hasıl,tahsil edilen bilgidir.
Öyle bilgilerimiz vardır ki bilen,bilinen,bilgi aynıdır. bu bilgi türlerine ise Huduri bilgi denir. Ben ,beni biliyorum dendiğinde bu huduridir.
Hayat
Hayat tüm unsurlarıyla insan irade ve ihtiyarına bağlıdır. İnsan var olduğu için hayat vardır. Hayat irade ve ihtiyara bağlı olarak cisimleşip nesnelleşerek hariç hale gelir. Hayatın tabiattan farkları;
1- Tabiat somut olgu ve olaylardan oluşuyor ve şey dediğimiz bir yapıdan oluşuyorken
Hayat eylemlerden oluşur.Sosyal bilimlerin konusu/nesne alanı tecessüm etmiş ,nesneleşmiş eylemlerdir.
2- Biz evrenin bilimini yaparken failini dikkate almıyoruz. Aldığımız zaman bilim olmaz.
Eylemin muhakkak bir faili vardır. Evrende amil etkenler,hayatta fail etkin olan şeyler vardır.
3- Evrende Causality/sebep vardır.Sosyal bilimler de ise reason/gerekçe vardır.
İrade: Canlılığımızdan kaynaklanan taleplerdir. Hayvanda da vardır. Hareket etme isteğidir. Bitki de irade yoktur. Yapma isteğimiz bizim irademizden kaynaklanır.
İhtiyar: Yapmama isteğidir. İnsanlara hastır ve bir şeyleri yapmaktan vazgeçebiliriz.
köylerde ihtiyar heyeti ve muhtar vardır. Kelamda Tanrının en önemli sıfatı Kadiri Muhtar olmasıdır. İhtiyar “hayır” kelimesinden gelmektedir. Akıl bedeni haz,istek ve arzularını dışarı bıraktığında hiç bir zaman şerri talep etmez. Hep hayrı talep eder. İhtiyar adam bütün bedeni istekleri yani hayvani tarafı bitmiştir ve sadece akıl tarafı kalmıştır.
Hayat irade ve ihtiyar kavramlarının sentezinin üstüne kuruluyor. Eylem nedenlerimiz bunlara göre belirleniyor. Biz insanın sadece istekleri üzerinden anlayamayız aynı zamanda istemedikleri üzerinde de anlamak zorundayız.
Eylem birim olarak bir içeriğe sahiptir. en önemli içeriği ise niyettir. Niyet, yönelim bütün insan eylemlerinde farkında olalım ya da olmayalım mevcuttur. Bu niyet muhakkak bir amaça yöneliktir. (Amaç,maksat,kast)Bir şeyi kastederek yaparız.
Garaz: Küçük ölçekli amaca garaz denir.
Bizim eylemlerimiz de niyet,amaç,gerekçemiz vardır. Niçin sorusuna cevap olacak bir gerekçe.
Sosyal bilimlerde gerekçe ileriye doğrudur. Fen bilimlerinde geriye doğrudur. Fen bilimlerinde hep bir önceki nedeni sorarsın. Sosyal bilimler de ise niçin bunu yaptın deriz. Bu soru ise bir amacı/maksadı /garazı kapsar.
Niyet,maç,gerekçe ve karar. Eylem bir karara dönüktür.
Fikir: Tefekkür ettiğimizde hasıl olan sonuca fikir denir. Tefekkür tertip etmekten gelir. Kavramları düzenlemek,yargıları elde etmek,yargıları düzenleyip çıkarımları elde etmek tefekkürdür.
Tedbir:Tefekkürü dışarıda ki herhangi bir menfaati veya maslahatı dikkate alarak yapıyorsak buna tedbir denir.
İnsan eylemlerinde tedebbür ve tedbir mevcuttur. Çünkü belli bir amaç ve kast vardır ve belirli bir karar sonucunda ortaya çıkar.
tüm bu yapı yani “niyet/amaç/gerekçe ,karar” eylemi ortaya çıkartıyor ve bu eylem de bir mana taşıyor.
Beşer: İnsanın heykeli demektir. İnsanın aklı olmadan bedenine beşer denir. Çocuk potansiyel insandır ama beşerdir. Beşer insanlaşır.
Mana: Sosyal bilimlere Geistik bilimlerde denilmektedir. Manevi bilimler diye de tercüme edilebilir.
İnsanın maneviyatını sadece din oluşturmaz. siyaset,sanat,müzik vb. gibi bir çok unsur maneviyatı oluşturur. İbni Haldun mukaddime’de “bir kültürün devletleşmesi için din şartmıdır sorusuna şart değildir.” demektedir. Bir kültürde maneviyat ahlak varsa o devlet kurabilir. Her kültürün bir maneviyatı vardır.
Mana kelimesinin tam tükçesi “demek istenilen” dir. Bizim eylemlerimiz bir kast içerdiği için bir şey demek isteriz. Her eylemde ,her konuşmamda aslında sesten oluşan bir paketcik gönderiyorum ama o paketciğin içerisinde benim kastım/amacım var.
Bizim bütün eylemlerimiz bir mana taşır ve hayatta mananın tecessüm etmiş halidir. Onun için manevi bilimler denmiştir. Süleymaniye Camisine baktığımızda doğa bilimlerinin yöntemleriyle açıklanabilir bir fizik yapı vardır ama sadece bundan müteşekkil değildir o yapı.
Mana kelimesi bizim bütün eylemlerimizin niyet,amaç,gerekçe ve kararımızı birlikte bir arada tutan bir şeydir. sosyal bilimler eylemi inceledikleri için aslında manayı incelerler.
Tecessüm etmiş bütün insan eylemleri mana araştırmasıdır.Tarihte,sosyolojide ,psikoloji de.
Maddi olan her şeyde fizik bilimi geçerlidir. Mananın başladığı yerde fizik bilimi biter.
Hayat tabiatın üzerine kuruludur. Bedenizimiz tabiattır ama zihnimiz manayı üretir. Maddenin içinde mana üretilir.
Sarmaşık nasıl sarılacağı bir şey isterse manada muhakkak bir madde ister. Caminin içi manadır ama cami maddedir.
Yorumlar
Yorum Gönder