Felsefe Bilim Tarihi Seminerleri 4

BU YAZI KIYMETLİ BÜYÜĞÜMÜZ RÜŞTÜ ATMACA'NIN AYNI ADLI BLOĞU'NDAN Ç-ALINMIŞTIR.

İhsan Fazlıoğlu'nun 13.11.2013 tarihinde Kagem'de verdiği Felsefe Bilim Tarihi seminerinde aldığım notlar aşağıdadır.

Felsefe bilim yaparken bilgiyi hangi aşamalardan geçirerek üretiriz.

Bilgi bir şeyin bilgisidir. Şey yoksa bilgi olmaz. Bu şey çeşitli gerçeklik kürelerine göre başkalaşabilir. Fiziksel gerçeklik, matematiksel gerçeklik, tarihsel gerçeklik, psikolojik gerçeklik, dini gerçeklik gibi.

Bilginin olması için havadis olmalıdır. Olgu ve olaylara havadis diyoruz. Biz bilmeye kalkıştığımızda o bilme eyleminin ucu gerçeklik küresine karşılık gelmesi lazımdır.

Biz gerçeklik küresine yöneldiğimiz de orada nesnelerin nesiyle muhatap oluyoruz,nesiyle uğraşıyoruz. Fiziki evren olgu ve olayların toplamıdır. Ancak biz bu olgu ve olaylara yöneldiğimizde bu olgu ve olayların ahvalini biliriz. Hallerini biliriz. Bilgi esas itibariyle bilen ile bilinenin bir ilişkisidir. Ne bilen tek başına bilgiyi inşa eder ne de tek başına bilinen bilende yansır. Yani biz pasif bir ayna değiliz. Bilgi çift taraflı bir inşadır. İnsan değişir ama gerçeklik farklılaşır mı? Bunu bilemeyiz.İnsandan bağımsız gerçeklik deneyimleyemeyiz ki? İnsandan bağımsız bir gerçeklik olabilir mi? Bunu akıl tecviz edebilir ama nasıldır bir fikrimiz olamaz. İnsan X ışınlarını görecek donanıma sahip olsaydı birbirimizi bu gerçeklikte değil daha farklı bir gerçeklikte görecektik.

Duyu yapısı verileri alıyor,gören göz değil beyin,duyan kulak değil beyin ama veriler organlardan geliyor. Oradan ne kadar geliyorsa o kadar iş yapıyor. Duyular farklı olursa gerçeklikte farklı olacaktır.

Gerçeklik birazda insanın kabına uygun olur. İnsan uçabilseydi şu anki ulaşım sistemi olmayacaktı,binalar da pencereler olmayacaktı. Farkında olalım yada olmayalım hem fiziksel hemde kendi inşa ettiğimiz hayat denilen gerçekliği imkanlarımızın ,donanımlarımızın sınırı içinde inşa ediyoruz. Dolayısıyla çok büyük bir küstahlıktır ki insan ben gerçekliği olduğu gibi görüyorum desin. Gerçeklik küresiyle muhatap olduğumuzda o gerçeklik küresini de dönüştürüyoruz. Aslında gerçeklik hep aynı ama idrak değişiyor,çünkü o gerçekliği okuduğumuz alet,edavat ve teorilerimiz değişiyor. bundan dolayı Aristonun gerçekliği bu,İbni Sinanın ki bu,Newton’un ki bu diyebiliyoruz. Gerçeklik tamamlanmamıştır,evren tamamlanmamıştır,insan da tamamlanmamıştır. Gerçekliğin bizim dışımızda ne tür olduğu konusunda sadece tahminde bulunabiliriz. Yani gerçeklik insanın dışında insanın onunla girdiği ilişkinin dışında bir alana sahip olabilir ama biz onu bilemeyiz. Biz ahvali biliriz. Nedir ahval? Gerçekliğin bize kendisini nasıl sunduğu,fenomenal olan,zahir olandır. Evren bize kendini sunuyor ama bu sunuş sonuç alış bizim imkanlarımızla sınırlıdır. Klasik dönemde çıplak gözle kurulan bir felsefe bilim vardı. Aristonun mantığı ,fiziği,İbni Sinanın metafiziği anlamak istiyorsanız,insanın kognitif yapısı,bilişsel yapısı,bunun idraki ,tasviri,o felsefe bilim sistemini kuran insanlarca anlaşılma limiti seviyesi gerçeklik idrakinide belirler.Çıplak gözle kurduğumuz bir dünya ,bir sistem ie mikroskopla teleskopla kurduğumuz bir gerçeklik küresi apayrı şeylerdir. Kullandığımız teorik diller ,geliştirdiğimiz yorum ve yapılar apayrıdır. Burada gerçeklik katmanlı bir hal kazandı. Gerçeklik

1-katmanlı bir şey

2-Tamamlanmamış bir şeydir ve biz de bununla hem hal oluyoruz. Bize kendini o anda sunduğu ve bizimde onu idrak edebilecek kapasitemizin elverdiği ölçüde .Dolayısıyla hep gerçekliğin ahvaliyle meşgulüz. Çünkü olgu ve olaylar

-pozisyon sahibidirler

-etkinliktir.durağan hiç bir şey yoktur.

-ilişki içindedir. Üç özellikte aynı şeydir ama baktığımız açıya göre isim veriyoruz. Olgu ve olaylar sabit donmuş bir idealizasyonda değildir. Sadece olgu ve olaylar değil insan bile donmuş değildir. bir insanın olması için sonsuz değişken devrededir. Farkında yada farkında olmadan. Biz ilişkilerimizin dışında değiliz. Ama ilişkilerin de var ettiği bir şey değil bizimde içinde olduğumuz bir ilişkiler ağının parçasıyız. Bu parçası olma durumu hem atom altı alemde hem de atom üstü alemde de geçerlidir.

Evrende her şey her şeyle ilişkilidir. Olgu ve olaylar sürekli bir pozisyon,etkinlik ve ilişki içindedir.Bu sadece doğal bilimler için değil ,tarih bilimi içinde geçerlidir. Tarih olmuş bitmiş bir şey değildir. Geçmişimizle kurduğumuz her ilişki geçmiş idrakimizi değiştirir. Bundan dolayı tarihi olgu ve olaylarda süreç ve akış içerisindedir.

Her şey bir süreç ,akış içindeyse nesneleri nasıl bilebiliriz. Akıp giden süreç içerisinde olan olay ve olgularda belirli modlar,kodlar,formlar,patternler vardır.Örüntüler. Bu akışın sürecin belirli bir kurallılığı var. Bütün bu yapıya kısaca doğa diyoruz.

Doğa:Her şeyin doğasından bahsederiz. Doğa bir olgu ve olayın örüntüsüdür. Onun akış şemalarıdır. Şematizm yoksa bilemeyiz. Devletin doğası dendiğinde devlet nasıl kurulur,nasıl işler sorularını soruyoruzdur aslında. Biz olan şematizmin bize kendini sunma biçimiyle muhatap oluyoruz. Onu kullandığımız alete,edavata bağlı olarak inceliyoruz.

Ahvalin dışında olgu ve olay kendinde bir gerçekliği olabilir. İnsan gömülü olduğu durumla mukayyettir.

Evrende ki yapıyı metafizik seviyede temellendirmek için üç kavram kullanılmıştır.

-Arche:Köken

-İllet

-Fail

kant ve hegele kadar devam eden tartışmalarda bu kavramlar önemlidir.

Arche yunanlıların temel düşüncesidir. Evrenin kökeni nedir ve evren bu kökenden nasıl oluşmuştur temel iki sorusudur. Bu oluşum kendi iç yapısıyla ilgili bir şey. Yunanlılar hiç bir zaman archenin dışında bir varlığı tasavvur etmiyorlar. Evrenin dışında aşkın bir tanrı fikri yoktur.

İllet fikri İbni Sinanın sistematize etmiştir. Evren illetlerden örülmüştür. Tanrı illetlerin illetidir. burada oluş fikri pek anlam ifade etmez. Artık taşma sözkonusudur.

Esas fail tanrıdır. Buda yaratıcıdır. Doğa esas itibariyle fail olmaktan çıkmış,faillik tanrıya verilmiştir.

Bu üç görüş üç tanrı tasavvuru ortaya çıkarmış ve tarih boyunca bu tasavvurlar çarpışmıştır. Bu tasavvurlar;

-Köken Tanrı:Originatör

-Mimar Tanrı:Prodüktör:Tanrı,madde

-Yaratıcı Tanrı:Creator:Dinlerin tanrısı

Ahvaline muhatap olduğumuz olgu ve olayların altı tane temel özelliğe sahip olduğunu kabul ederiz.

1-Her olgu ve olay mekan ve zamandadır.

Biz mevcudiyetle idraki birbirine karıştırıyoruz. Bir şeyin mevcut olması başka,idraki başkadır. Evreni biz yaratmadık ama evrenin bilgisi bize bağlı,Tanrıyı biz yaratmadık ama tanrının idraki bize bağlı. Bir şeyi var kabul etmekle bilgisi apayrı şeylerdir.

Deneyimlemediğin hiç bir şeyi bilemezsin. Nasılki bilgi bir şeyin bilgisidir,inançta bir şeyin inancıdır. Şey olmadan bilgi ve inanç olmaz.

İdrak mekan ve zamanda olur. Bilme işi gariptir.Biz evrenin bir parçası ve içinde olmamıza rağmen parçası olduğumuz bütünü bilmeye çalışıyoruz. İnsan oğlunun trajedisi budur. Evrenin evreni bilmeye çalışması. Müslüman düşünürler bunu “varlık ,insana yüklemdir” diyerek özetlemişlerdir. Mutlak:Talak (boşanma)kelimesinden gelir ve zaman ve mekandan bağımsız manasındadır.

2-Her olgu ve olayların bir yapı düzeni vardır. 

Tarihte de yapı ve düzen vardır. Yapı ve düzen yoksa hiç bir şey bilemeyiz.

3-Bu yapı ve düzenler nedenseldir.

Dört türlü neden anlayışı vardır.

-Teolojik Neden:Hikmet denir.Niye namaz farz kılındı sorunun cevabı ancak Tanrının hikmetidir.

-Metafizik Neden:İllet denir. İbni Sinanın bahsettiği illet

Bütün bilme faaliyetleri beşeridir. İbni Sinanın bilme tanımı farklıdır ve Aristodan gelmektedir. buna göre insan tanrı gibi bilebilir.

Ateizmin ilk ortaya çıktığında anlamı bilme faaliyetine tanrıyı karıştırmamak manasındadır. Newton,kant birer ateist ama tanrı tanımaz değillerdi.

-Fiziksel Sebeb

-İnsan eylemleri için kullandığımız gerekçe anlamında neden.

4- olgu ve olayın

-tanımlanabilir

-sınırlanabilir

-yenilenebilir olması lazımdır.

Tanımsız olgu üzerine konuşamayız. Tanım haddinin olması lazım. Olgu ve olay tanımın dışındaysa tasavvurun dışındadır. Tasavvur edemediği şeyi kavramsallaştıramayız,kavramsallaştıramadığı şeyinde üzerinde konuşamayız. Anka kuşu dendiğinde bile onun niteliklerini sayarak tanımlıyoruz.

5-Tanımlamaya bağlı olarak akledilebilir,makul olmalıdır.

Bize dış dünyadan binlerce veri gelir ama sadece aklımızda taşıdığımız şeyleri biliriz. Bilgi somut şemaların soyut şemalara dönüştürülmesidir. Biz akledilebilir şeyler üzerine konuşabiliriz. Hangi akılla diyecek olursak;istidlali akıl,gidimli,çıkarımsal,rasyonel akıl.

Günlük dilde aklı tek anlamlı kullanıyoruz ama akıl çok anlamlı bir kelimedir ve 27 akıl türü vardır gelenekte. Bilgi rasyonel akıl zeminin de üretilir.

6-Bilginin

-denetlenebilir

-eleştirilebilir

-tekrar edilebilir olması lazımdır.Bunların hepsi aynıdır. Bilgi en azından birine uymalıdır. Bir bilgiyi denetleyemiyor,eleştiremiyor ve tekrarlayamıyorsan o bilgi rasyonel aklın konusu değildir. İnanç önermeleri,duygu önermeleri,vehmi önermeler gibi önerme türleri gidimli aklın konusu olamazlar.

Deneyim:Doğal bir şeydir ve tecrübedir.

Deney:olgu ve olayların yapay bir şekilde üretilmesidir.

Kavanin Bütün bilim yasalarla iş görür. İster sosyal bilimler olsun ister doğa bilimleri olsun. Yasalamadan bilemeyiz. Tek tek ahvali tüketemeyiz. O avhaldeki ortak ,benzer,farklı yanları gibi kriterlere göre ayrımlar yapıp formül ,tanım,belirlemek zorundasınız.

Usul: ilkeler ve yöntemler.Usul kelimesi arapça da hem asıl,hem de yöntem manasına gelir. Bilen biziz ve insan aktiftir ve bütün bu yapıyı havadislerin ahvaline göre belirli bir usulle yasalar çıkararız. Terside doğrudur.

Usul modern bilim felsefesinde teorik dil,teorik lisan olarak adlandırılır.

“Gerçekliğe ilişkin geliştirdiğimiz teorilerden hangisinin en doğru olduğuna dair bir üst teoriyi hiç bir zaman üretemeyiz.” İbn-i Nefis

Yorumlar