Felsefe Bilim Tarihi Seminerleri 2

BU YAZI KIYMETLİ BÜYÜĞÜMÜZ RÜŞTÜ ATMACA'NIN AYNI ADLI BLOĞU'NDAN Ç-ALINMIŞTIR.
İhsan Fazlıoğlu'nun  30.10.2013 tarihinde Kagem'de verdiği Felsefe Bilim Tarihi seminerinde aldığım notlar aşağıdadır.
1750 yılına kadar olan dönemi tarım toplumu bu tarihten sonrasını ise sanayi toplumu olarak okumak gerekir. Bunlar temelde kategori olarak birbirinden ayrıdır. Bu iki dönemde ki aktör ve faktörler birbirinden ayrıdırlar ve okumalarda buna çok dikkat etmek gerekir. Sosyal bilimlerde aktör faktör ayrımı ve hangi aktörlerin hangi faktörleri ortaya çıkardığı sorusu önemlidir. Yani sanayi öncesi ve sonrası aktör ve faktör ayrımına çok dikkat edilmelidir.

İnsanlığın coğrafi olarak nerede neşet ettiği konusu tartışmalı bir konudur. Son yapılan keşiflerde ilk insan bulgusunun Orta Afrika olduğu ortaya çıkmıştır. Yine insan oğlunun tek bir nesilden mi farklı nesillerden mi geldiği  noktasında da netlik yoktur ama Gürcistan'da bulunan bir fosil insanın ortak bir atadan geldiği noktasında ciddi kanıtlar sunmaktadır. Ama temelde bunların hepsi kurgusaldır.
İlk yazılı belge MÖ 35.000 civarında tarihlenmektedir. Çekoslavakyada kemik parçası üzerine çentikler atılmış olarak bulunmuştur. Kuvvetle muhtemel av hayvanlarını saymak için atılmıştı.
Sayma, sayılan ilişkisi nasıl gelişmiştir. Sayma, sayı kavramları nasıl gelişmiştir. İlk insanlar da 5 rakamının 5 nesneye ortak olduğunu bilmiyorlardı. 5 masa için farklı bir lafız, 5 hayvan için farklı bir lafız kullanmaktaydılar.
Arkeolojik bulgulardan yola çıkılarak yapılan tarih kurgusaldır. Tarih için yazılı belgeye ihtiyaç vardır.
İnsanlaşmanın ilk evresi tarımdır. İkinci evresi ise yazıdır.
Ateş, hayvanların evcilleştirilmesi ve ehlileştirilmesi, insanlaşma  için basamaklardır.
Bizler her şeyi değerlere yüklüyoruz. İnancın böyle bir riski var. Değerler üzerinden düşünüyoruz. İdeolojilerde de böyledir. Maddi değerleri analiz etmeden manevi değerleri tespit edemezsiniz. İstanbulu iman gücüyle fethettik söylemi tam da bunun tipik bir örneğidir. Halbuki bu fethin dayandığı maddi olgular analiz edilebilmelidir ki manevi değerler anlam bulsun.
Az gelişmiş ülke yoktur, sorunlarını iyi analiz etmemiş ülke vardır. (Fransız bir filozof) Biz sorunlarımızla yüzleşmek yerine duygularımızla, değerlerimizle hareket ediyoruz.
Sorunlarınla yüzleşeceksin, mahsusat olmadan makulat olmaz. Mahsusat veridir, nesnenle yüzleşeceksin. Veri olmadan olmaz.
1560′dan sonra İstanbul'a gelen tüm seyyahlar Türklerin başarılı olmalarının tek nedeni olarak Müslüman olmalarını gördüklerini söylerler. Yukarı çıkarken baş tacı ettiğin müslümanlılığı aşağı inerken tu kaka edersin. Geri kalmışlığımızı İslama bağladık. Aynı kafa değerler üzerinden düşünmek insanı rahatlatır ama çözüm getirmez.
Hayvanların evcilleştirilmesi insanlık tarihi için çok önemlidir. Özellikle At’ın ehlileştirilmesi. At’ın ana vatanı Moğolistan civarıdır. Mesela Amerika kıt'asında at yoktur. At olmadığı için büyük imparatorluk kuramamışlardır. Güneyde küçük devletler kurmuşlar orada da atın yerini lamalar almıştır. Amerika'ya at Portekizliler tarafından getiriliyor.
Eski dünya da at olduğu için büyük imparatorluklar kurulabilmiştir. Türklerin çok devlet kurmasının (17 imparatorluk, 55 devlet) sebebi at ambarının üzerinde yaşamalarıdır. Türkler 1170′ten sonra Orta Asya da büyük imparatorluk kuramamıştır. Sebebi  de atların olduğu bölgeleri Moğollara bırakmalarıdır. Bu tarihten sonra bu bölgeler de büyük imparatorlukları Moğollar kurmuştur.
Devenin ehilleştirilmesi yenidir. M.ö 1000 civarındadır. Mezopotamya da yenilen bir kral çöle kaçıyor ve develeri ehlileştirerek ordu toplayıp krallığını yeniden ele geçiriyor.
Evcilleştirilmiş hayvan ile ehlileştirilmiş hayvan kullanılması medeniyetlerin kurulmasında çok önemlidir. Bugün hayvanların yerini uçak, tank, füze gibi alet ve edevatlar almıştır ama netice de insan hızını ve gücünü katlayan şeyler son derece önemlidir medeniyetlerin teşşekkülünde.
Türkler at ambarının üzerinde olduklarından at kullanmayı çok iyi bilmekteydiler. Bundan dolayı da o dönemler de ki devletlerin ordularında Oğuz Okçu Birlikleri bulunurdu. Türkler koşan at üzerinde ok atma da çok iyi olduklarından devletlerin ordularında istihdam edilmişlerdi. Türklerin yaşadığı coğrafya bunu onlara yani at kullanmayı onlara icbar etti.
Oğuzlar bir ata köke dayanmaz. Ok-uz (kabile birlikleri) demektir.
Selçukluların İslam dünyasına getirdiklerini anlamak için “disiplin, düzen, hızlı hareket, çevre-merkez ilişkisi” ni iyi anlamak gerekiyor.
Medeniyetlerin inşasında maddi şartların iyi analiz edilmesi gerekir.
Tarım, yazı, ehlileştirme, dil, evcilleştirme bu beş faktör medeniyetin inşasında son derece önemlidir. Tarımın ortaya çıkmasının yaratığı bir kaç sonuç vardır, bunlar;
1-Devlet fikrinin ortaya çıkarması,
2-Tarım aslında doğanın doğal olmayan yollarla sağmak demektir. Çünkü toplayıcı iseniz doğanın verdiklerini topluyorsunuzdur, avcıysanız da hayvan avlıyorsunuzdur, bunlar temelde doğaldırlar. Ama tarım da bir toprağı ekiyorsunuzdur, insan kendisi doğaya müdahale etmektedir.
Tarımla birlikte insan çit çekiyor. Yani sınır belirliyor. Bu çit daha sonra kale olacaktır. Çit çekmek doğal olmayan bir durumdur. Çit çekme sınır çekmedir ve bu sunır kavramı insanlaşma açısından son derece önemlidir. Haram, mahrem gibi kavramlar da hep sınırla ilgilidir. İnsanoğlunun ilk kavgaları da mülkiyet üzerinedir ki halen kan davalarının en önemli sebebi mülkiyettir.
Tarım sınır kavramını ortaya çıkarmıştır.
Aynı şekilde tarım sulama olgusunu da ortaya çıkarmıştır. İlk medeniyetler ırmaklar etrafında oluşmuştur ve ırmakların suyunun kontrol edilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bunun için merkezi örgütlenmeye  ihtiyaç vardır. Bu sulama sistemleri bir insanın yapabileceği işler değildir. Aslında tüm bu süreçler şehirleşmenin de tarihidir. Şehirler de dinle alakalıdır. İnsanlar küçük tanrılarını yapıp yanlarında taşırlarken zamanla büyük tanrılar yapmaya başlamış ve bunları belirli yerlere bırakmaya başlıyorlar. Zamanla bu tanrıları bıraktıkları yerler etrafında yerleşim ve tarım oluşmaya başlıyor. Bu mekanlar da tapınak olarak teşekkül etmiştir. Bu tapınak etrafını surla çevirerek çit’i sura dönüştürüyorlar. İlk şehirler Tanrı adlarıyla adlandırılmaktaydı. Şehirleşmenin nedeni dindir.
Şehir oluştuktan sonra şehirlerin merkezinde tapınak olmuştur. Tapınak rahip ve kahini üretmiştir. İlk şehirler tapınak örgütüdür. İlk devletler de ki krallarda rahip krallardır. Rahip, kahin, şair eski dünyanın anahtar kavramlarıdır ve bunlar birbirinin sıralama olarak üretmiştir.
İlk tapınakların altında büyük depolar vardır, çünkü şehir ahalisi ürettiklerinin fazlasını bu depolara bırakıp ihtiyacı olan diğer ürünlerden almaktaydı. Bu alış verişten tapınak rahipleri, rahibeleri ortaya çıkmıştır. Bunlar maddi manevi dünyayı organize ettikleri gibi mal paylaşımını da organize etmişlerdir. Şehir artı değerin ortaya çıktığı yerdir. Şehir belirli bir çitin ardında ki kişilerin üretiminden artı değer ortaya çıkar ki bu artı değer maaş olarak direk olarak üretime katkısı olmayanların finasmanın da kullanılır. Böylece rahip, katip, hasip, şair gibi sınıflar ortaya çıkacaktır.
Bilim vakti boş olanların işidir. Çalışan insan bilim üretemez.
Şehir maddi güvenliği sağlar. Çiti çektiğin zaman;
1-dışarıdan korunursun,
2-iç düzen oluşur,
3-manevi güveni sağlar. Manevi güven de insanların yarınını öngörmelerini sağlar. Yarını ön görürsen yatırım yaparsın, aile kurarsın, ürersin. Hukuk yarını öngörmeni sağlar.
Şehirlerin ikinci ortaya çıkardığı kurum konaktır. Çünkü şehirler çoğaldıkça ya da farklı devletler ortaya çıkınca savaş ortaya çıkmıştır. Savaşı def etmek için şehirler de ki güçlü erkekleri savaş lordu yapılmış diğer erkeklerde bunlara yardımcı verilmiştir. Klasik savaş kaba güç istediği için erkek ön plana çıkmıştır.
Kız kelimesi türkçe de kıd kelimesiyle yakın ilişkilidir. Eski dönemlerde ölüm en çok kadınlar arasındadır. Sebebi de,
1-Biyolojik, fizyolojik sebepler,
2-Doğum sebebiyledir. Eski dönemler de kadınların çoğu doğum esnasında ölmekteydi. O dönemde ki klan savaşlarının ağırlıklı kısmı kadın savaşıydı. Üreme sorunu kadın merkezlidir. O yüzden destanların baş rolünde hep kadınlar vardır.
Savaş lordlarının yaşadığı konaklar inşa ediliyor ve bu konaklar savaşın ve gücün temsili haline geliyor. Bu savaş lordları gücünü çocuğuna aktarmaktadır. Böylece hanedanlar oluşmuştur. Böylece rahiplerle hanedanlar arasında maddi gücü kimin kontrol edeceği noktasında çatışma çıkmıştır. Bu çatışma pazarın kurulmasıyla çözüme kavuşturulmuştur. Rahipler pazarın manevi kontrolünü, lordlar da güvenliğini sağlamışlardır.
Medeniyet tarihi Mezopotamya ve Mısırla başlar. 1840′dan sonra Batı Yunanla başlatmaya başlamıştır. O tarihe kadar Doğu, medeniyeti Mezopotamya ile Batı ise Mısır ile başlatıyordu. Batının 1840 dan sonra yunanla başlatma sebebi tamamen ideolojiktir.
Bugünkü modern devletin temeli Kanuni’nin 2. dönemidir. Modern devlet şu üç temele dayanır;
1-sürekli ordu,
2-orduyu besleyecek vergilendirme,
3-orduyu ve vergilendirmeyi kontrol edecek bürokrasi.
Tapınak nasıl ki rahip, kahin, şair ürettiyse konakta katip ve hasip sınıflarını üretmiştir. Platon devlet kitabında en çok şairleri yermektedir. Filozofun rakibi şairlerdir. Bilgi öngörmektir. Bu öngörü maddi zeminde de olabilir manevi alan da da. Şair kahinin, kahin de rahibin çocuğudur. Dolayısıyla şair aynı zamanda kahin ve rahibi de  öngörür.
Kadın büyücülerin önünde küre vardır. Bu küre evreni temsil eder. Evren küredir, dünya küredir. Klasik gelenekte tanrı küredir.
Tengri türkçe de yuvarlanmak demektir.
Sümerce de tingil (dingil), hititçe de tanrının sembolü dairedir. Yunanlılarda mükemmel şekil dairedir.
Bütün klasik gelenekler de tanrı ile küre arasında bir ilişki vardır. Dolayısıyla büyücüler küreye bakar ve geleceği oradan çıkarırlar. Tanrının küreden dışarı çıkarılması İbranilerle başlıyor. Çok zor bir hadise ve temel iki zorluğu var;
1-tanrının kürenin dışına çıkarılması,
2-tanrının bütün insanların tanrısı olması. Şehirlerin tanrısı yerine tüm insanların ortak tanrısı.
Medeniyetin ortaya çıkması şu üç şeye bağlıdır.
1-Maddi şartlar: su, coğrafi özellikler, madenler gibi etkenler.
2-Manevi şartlar: manevi kelimesi dinle karıştırılıyor. Din maneviyattan küçük bir küredir ve maneviyatın bir parçasıdır. Maneviyat kelimesi mana kelimesinden gelir ve bir milletin anlam, değer dünyası demektir. Politik, estetik, ailevi, dini değerler maneviyatı oluşturabilir. Bir milletin dininin olmasıyla maneviyatının olması farklıdır. Maneviyatı olmayan bir toplum ayakta duramaz. Dini olmayan durabilir.
3-Metazifik değerler: ilk iki şart her medeniyette vardır ama metazifik değerler olmayabilir. Çin, Hind bölgelerinde bilim yoktur. Bunlarda teori yoktur, ispat bilmezler.
İstidlali, gidimli, rasyonel akla göre bilim yapmak sadece Mezopotamya ve onun devamı olan medeniyetlerde ortaya çıkmıştır.
metafizik değerler;
-şey vardır,
-şey bilinebilir,
-bilinen şeyin bilgisi paylaşılabilir. Bunlar asgari şartlardır.
şey yani nesne yapısal düzenlilik göstermesi gerekir. Bu yapısal düzenliliğin bir nedensel sebebi olacaktır. Her şeyin düzene dayanması fikri en temeldir. Düzen demek şemalar demektir. Şeyin, olgu ve olayların bir kodu, modu ve formu vardır. Bunların soyutlanıp insan zihnine aktarılmasına bilgi diyoruz. Tanım bunun doğuruyor. Düzen fikri olmayan bir kültür felsefe bilim yapamaz.
Muhammed İkbal’e göre Fars Düşünürle Yunanlı Düşünür arasında ki farkı şöyle tarif edebiliriz;
Fars Düşünür bahçeye gelir kırmızı gül, yeşil gül, uzun gül, ne güzel gül diye düşünür. Yunanlı Düşünür ise nazar, bahçe, gül bahçesi diye düşünür. Dolayısıyla tümel olmadan tekilleri anlamlandıramazsın. Bahçe kavramı olmadan tek tek gülleri saymakla bitiremezsin. 
İlk metafizik değer düzen kavramıdır. 
Düzen kavramı aynı zamanda kurallılığı, yapısal kurallılığı var sayar. Çinliler ve Hintliler düzeni görüyorlar ama kurallılığı göremedikleri için bilimleri yoktur. Yasa, illet-malul fikrini öngöremiyorlar. 
Kurallılık fikrine sahip değilseniz model inşa edemezsiniz. Modeller kurallılığın temsilidirler. Bu kurallılıklar da kendini tekrar eder. 
Düzen varsa bu düzende bir kurallılık varsa burada bilinebilirlik söz konusudur. 
logos: Tanımlanabilir manasına gelir aynı zamanda. 
Ancak tanımlanabilen şey bilinebilir. Mutlak üzerinde konuşulabilecek bir şey değildir. 
Tanrı ademe yasaları öğretti, sınırları öğretti. Adem ilk yaratılan insan değil, ilk yasanın verildiği insandır. 
Konakta kendi için de katipleri ve hasibleri yaratıyor. Katip yazanlar, hasip hesap edenlerdir. Felsefe ve Bilimin ortaya çıkmasında bu sınıflar çok önemlidir. 

Yorumlar