Felsefe Bilim Tarihi Seminerleri 1

BU YAZI KIYMETLİ BÜYÜĞÜMÜZ RÜŞTÜ ATMACA'NIN AYNI ADLI BLOĞU'NDAN Ç-ALINMIŞTIR.
23.10.2013 Kagem'de İhsan Fazlıoğlu'nun Felsefe Bilim Tarihi adlı seminerler dizisinin ilkinde aldığım notlar aşağıdadır.

Geleneğimiz Malumat-Marifet-İlim-İrfan ayrımı yapmıştır. İlk elde dış dünyadan ve sosyal olaylardan bilgiler elde ederiz. Bu bilgilerden yola çıkılarak kavramlar oluşur ve bu kavramlar sayesinde aklımızla isdidlal (çıkarım, akıl yürütme, kavramları bağlama) yaparız. Bu istidlal marifet kısmını temsil eder. Elde ettiğimiz tüm marifetlerin genel çerçevesi ilimdir.

Günümüzde bazıları İslam Felsefesi'nden bahsederken teorik, pratik ilimler gibi ayrımlar kullanırlar. Halbuki ilim kelimesi tümel bir kelimedir ve parçalanamaz.
Kuran da elest aleminden bahseden ayette Allah insanlara Ben sizin Rabbiniz değil miyim ? diye sormaktadır. Aslında soru sorarken aynı zamanda bizleri muhatap almış oluyor ve muhataplık ta eşitlemedir. Seviyelerin eşitlenmesidir. Bu bağlamda geleneğimiz de soru sormak çok önemli bir görev ifa etmektedir. Bu bağlamda Heidegger' de “Soru aklın dindarlığıdır” diyerek sorunun ehemmiyetini ortaya koymuştur.
Dış dünyada ister fiziksel dünya,ister sosyal dünya çeşitli örüntüler halinde varlığını devam ettirmektedir. Bilim bu dış örüntüleri zihinsel örüntüler haline getirme işidir. Zihin kavramlarla çalışır ve dille aktarır. Bu yüzden kavram dünyamız ne kadar zenginse zihinsel örüntülerimiz de o kadar geniş olacaktır. Günlük dilde felsefe yapılmaz. Sadece gündelik ihtiyaçların karşılanması sağlanır. Dilde kullanılan sözcüklerin bir kelime anlamları bir de terimsel (mısdak) (eskiler sözlük anlamı ve ıstılahi anlamı ayrımı yaparlardı) anlamları vardır. Bir kişiye söylenen sözcük o kişinin zihninde gerekli mısdağı uyandırmıyorsa iletişim sağlanamayacaktır. Yani en azından söyleyenin kastı, söylenen de tam hasıl olmayacaktır.
Tüm insanlık tarihi (felsefe bilim tarihi) şu üç sorunun cevaplarını bulmak içindir.
Nereden Geldik?
Neredeyiz?
Nereye Gidiyoruz?

Bir odaya konulan insanları dört gruba ayırabiliriz.

1-Odada yaşamayı tercih edenler.
2-Odada ki eşyaları merak edip ,inceleyenler.
3-Odada neden olduklarını, nereden geldiklerini merak edenler.
4-Odanın dışında ne olduğunu merak edenler.

1.gruptakiler sıradan insanlardır ve sadece yaşamanın derdindedirler.
2.grupta ki insanlar ise bugünkü manada bilim insanlarıdır ki bunlar yaşanılan dünyanın mekanizmasının peşindedirler ve nasıl sorusunu sorarlar.
3.grupta ki insanlar filozoflardır ve yukarıda ki üç sorunun peşindedirler.
4.grupta ki insanlar ise ariflerdir.

Doğada farklı olan tek canlı türü insandır. Diğer tüm canlılar doğal döngüye uymalarına rağmen insan uymaz. Çöp üreten tek yaratık insandır. İnsan doğaya uymaz, doğayı kendine uydurur. Alet ve teknik bilgisiyle bu uymayı doğaya zorlar.
Sınır: Mekanla ilgilidir.
Sonsuz: Zamanla ilgilidir.
Gerçeklik katmanlıdır. Farklı katmanlarda farklı doğrular olabilir ki bugünkü modern fizikte bunu çok açık bir şekilde yaşamaktayız. Kuantum Teorisi Newton Teorisini değillemesine rağmen her iki teoriyle de iş yapabilmekteyiz. Yani atom altı dünyada kuantum, normal fiziksel dünya da Newton Teorileriyle iş yapıyoruz.

+sonsuz -sonsuz’ un tam ortasında insan vardır. Bu yüzden Platon insanı “arada ki varlık” olarak tarif etmektedir. Bu arada olmaktan dolayı kudema “varlık insana yüklemdir” demişlerdir.
İ:başlangıç
H:Hedef
X1,X2,X3,X4 alametler (işaretler)
İnsan alametleri birbirine bağlarayarak ilerler. İki alameti bağlama işini akıl yapar. X1, X2 ye ulaşmak marifettir ve marifet tikeldir. İ’den H’ya varmak ilimdir. İlim ise tümeldir.

Din, şeriat, tarikat kelimeleri hep yol manasına gelmektedir. Aslında ilim elde etmenin gayesi insanın yolunu, istikametini kaybetmemesidir. Yönsüz kalmamasıdır. Cahiliye kelimesi bilgiyle ilgili değildir. Yönünü kaybetmeyle,yani manasız yaşamla ilgilidir. Aynı şekilde Ümmi kelimesi de okuma yazma bilmemek değil fıtrat üzere yani ilk hali gibi tertemiz olmayı ifade eder.
Her türlü bilme faaliyetinin minimal bir metafiziği vardır.Yani temel akli ön kabulleri vardır.
Klasik felsefe de insan aklının üç temel kabulü vardır:
1-Şey vardır(ontoloji).Bir şeyin varlığını olumlamadan onun üzerine konuşamayız.
2-Var olan bilinebilir (epistemoloji).
3-Bilinebilir var olanın bilgisi paylaşılabilir(metedoloji).
İnsanlık bu 3 kabulden genelde ilk ikisi üzerinde değil üçüncüsü üzerinde tartışmıştır. Bildiğimiz şeyi nasıl paylaşacağız, hangi zemin üzerinde, anlatılanla anlaşılanın aynılığını nasıl sağlayacağız? Sofistler de ilk iki kabulü evetlerken, paylaşma kabulünuü reddetmişlerdir. En azından bilginin kişiye has olabileceğini yukarıda ki sayılan çekincelerden dolayı bilginin aktarılmasının mümkün olmadığını söylemişlerdir. İnsanlar arasında paylaşma isditlali akıl yoluyla yapılabilir.

Yorumlar