Anadolu Yazıları – 2 / Bil Ki!

Bizler kaf dağının ardındaki faziletli şehrin, bir dönem dünya üzerinde hüküm sürmüş bir toplumun, saadet asrının küsüratı bir toplumuz. İçerimizde yer alan, birlikte ağlayıp birlikte gülebildiğimiz ve kendisine bizimle birlikte bir efkâr edinmiş, hakikat köklerinin arayıcısı her fert bu küsüratta bizlerle birliktedir. Dil, ırk ayrımı olamadan.

Bil ki, bu küsüratın en muhteşem ve muteber bir silüette bulunduğu toprak parçasının adıdır, Anadolu. İlim ve irfan medeniyetinin bayraktarlığını yapan son bayraktar bu toplumun insanı, kültürü, yaşam biçimi, algı ve anlayışıdır. 

Bil ki, bizler yaptığımız tüm işlerde, oluşturduğumuz tüm tasavvurlarda alemin nizamı kendisinin tasarrufuna verilmiş olan, nübüvvet mührü sahibinin ve varisi muazzez kişiliklerin niyeti ile niyetlenmek durumundayız. Bu neden gerekli? 

Çünkü Anadolu insanı insanlığın uçurum kenarındaki uyanışını sağlayacak, insanlığın kurak topraklarını münbit arazilere dönüştürecek, alemşümul bir huzurun son nutfesi, son tohumu. 

Tüm insanlar için oluşturduğu fikri temeller Anadolu insanını, tüm diğer düşüncelerden, ideoolojilerden muteber kılıyor. Nasıl oluyor bu peki? Şu şekilde oluyor: 

Masivaya meyli olan insanlar, bazan insanı Anadolunun, fikri uyanışını yine bu toplumun bir insanından, mülhem, sağlıyor. Harabat ehlinin tek bir sözü bir insanın kurtuluşuna vesile oluyor. Ve ne kadar elimiz varsa gayrı sevdaya, terk olunuyor tüm bu sevdalardan elimiz. Bu ne demek? Başka sevda da eli olmak? Aklımızda tek sevda olmak durumunda, zorunda. 

Bil ki, kendisine takma dişler yaptıran fakat eskimemesi için onları takmayan bir insanın yaptığını yapmak ızdıraplıdır. Kıymetini bilemediğimiz dişlerimiz dökülmüş veya kırılmış. Yenisini yaptırmışız. Anadolu insanının dişlerini yapan doktor kim? Ve aslından noksan bu dişlerimizi saklıyoruz. Kullanmıyoruz. 

Ama bil ki, kendisini her çağa bir reçete olarak bulduğumuz inancımız bu teşbihten bağımsız, Anadolu insanının bağlı bulunduğu ruh hali bu dökülmelerden müstesna bir durumdadır. Gencecik bir ruh haline sahip, dökülen birkaç dişinin yerine yenilerini çıkartmak suretiyle her lokmayı yutabilecek güçte. Neden peki bu beklemeler 2 asırdır? Niye bu kadar uzun sürdü? Dişlerimiz dökülmedi çünkü bizim. Kırıldı dişleri Anadolu insanının ve zaman alıyor yenisinin oluşması. 

Bil ki yaptığımız fikri çalışmalar ve düşünce dünyamızda meydana gelen her yeni hareket aslında tek başına birer verimli tohum. Çıkarılan her yayın, Anadolu insanının adının geçtiği her yazı bir parça verimli arazi. Ve yeryüzünün en verimli toprağı: Anadolu. 

İçerisinde bir uyanma heyecanının daima saklı bulunduğu Anadolunun her ferdi, bu dirilişin sebeplerinin tanzim olunacağı vaktin yakın olduğu inancında. 

Bil ki, bu topraklarda doğmuş olmakla, bağlı bulunduğun bu toprakların kültürüne bağlanmakla, büyük bir yükün altın girdin. Ve içerinde artık söküp atamayacağın bir arzu var. Uzak iklimleri erişilmez beldelere, kaf dağının ardındaki faziletli şehre, asrı saadete, birlik ve beraberliğin bulunduğu o ortama gitmek arzusu. 

Ve bil ki, insanı olarak Anadolunun, artık kendinden mesul değilsin yalnızca. Sen, ben, biz ve nihayet Anadolu, tüm dünya insanının insanlık onuruna, kulluk şiarına yakışık aldığı şekilde yaşaması ateşinin kıvılcımlarıyız.

Yorumlar