Anadolu Yazıları - 1

Bizlerden canımızı isteyen, yoluna, bir inancımız var. Niçin gerekli bu yola can vermek? Bu kadar külfetin ikramı için mi? Verdiğimiz kadarı, feragat ettiğimiz paha kadar masiva geçecekse elimize, dünyada, neden vageçelim elimizdekilerden? Neyin karşılığında bize verildi elimizdekiler peki? Hangi yolda harcamak için?

İçerisinde yaşadığımız bu toplum, Anadolu insanın beslendiği bu kadim kültür tüm bu soruların cevaplarının, misal-i künt-ü kenz’deki gibi, saklı bulunduğu yegane mahzen!

Ruhumuzun yoğrulduğu, acıların ve sevinçlerin harmanlandığı bu bölge, Anadolu ne kadar mahzun ve müzmin bir beldedir.

İnsanı Anadolu’nun ne kadar da muzdarip ama mesuttur. Evet bizler hayranız insanına bu toprakların. Her şeye rağmen. Sağlam kalmış olan her algı ve kültür geleneği kurtuluş için, kurtuluşu için dünyanın birer kıvılcım.

Canlarımızdan bahsediyorduk. İnancımızdan. Bizlerden canlarımızı isteyen bir inancımız var. Bizlerden canlarımızı niçin istiyor peki inancımız, bu topraklar, bu gelenek? Şunun için; 

Bizlerin canlarının alınmasına karşılık, davamızın yükselmesi, tüm insanlara aynı zaviyeden bakabilmeyi sağlayan yek pare inancın cihana hakim olması gerçeği, bu gerçeğin gerçekleşmesinin gereği olduğu için. Büyük devletler diyor merhum Nurettin Topçu, “Büyük devletler, büyük mezarların üzerinde kurulur.” 

Nedir can istemek peki? 

Aslında mesele ve çözüm insanın da Anadolunun. Doğrudan can vermemizi tutup ölmemizi istemiyor inancımız, bu topraklar. Yeri ve zamanı geldiğinde, zor zamanda verebilecek inanç ve iradeye sahip olmak ruh halini görmek istiyor bizde! Anadolu insanının ruh halini. 

Anadolu insanı ruh hali çünkü, tüm tanzimleri, verdiğin kadarını almak mantığına, almayı düşünmeden vermek, gibi şahsına münhasır bir düşünceyi ekleyerek alt üst edebilmiş tek ruh hali. 

Elimizdekilerin bize verilmesi neyin karşılığında peki? Bizlere varolmak lütfunu bahşeden kadir-i mutlak yaratıcıya ne verdik? Bizlere ruhundan üfleyen Rabbimiz bize bunları tüketmek ve son raddeye kadar kullanmak maksadıyla vermedi! Yeri geldiğinde yoksula düşküne ve düşene el uzatmak ve merhamet göstermemiz şartıyla verdi bunları bize. İlk ve en büyük merhamet sahibi kendisidir bu yüzden. Rahman ve Rahim olan elbette. 

Kendisinden bir parça olarak hulk olunan insanda vermek yetisini var eden, bu yeti ile insanın hakikat yolculuğuna en sağlam bileti yine kendisi takdim eden Rahman külfetsiz ikramın en büyük sahibidir. 

Bu hakikat yolculuğunda neresidir yeri peki Anadolu insanının? Anadolu insanı vermek, varken değilde elinde yokken dahi verebilmek feraseti ile harekete geçen trene binmeye, hakikat, yolculuğuna çıkmaya en yakın insandır. Değişen dünya ve insanlara rağmen. 

Anadolu insanı, hakikat yolculuğunun trenine yolcu sağlayan, her şeye rağmen hayatta kalabilmiş kurtarıcısı dünyanın. 

Tüm yolcularımıza..

Yorumlar