Kuşak Farkı*


"İradenin eseri olan her hareket mükemmele, daha mükemmele doğru bir atılıştır." (Nurettin TOPÇU)

Başlarken

Toplum daima hareket hali içerisindedir. Bu, insanların ve insanların oluşturduğu kurumların hareketidir. Her toplum içerisinde gelişen hareketler parelelinde değişir, farklılaşır, özgünleşir, kendi olur.

Tarih boyunca tüm toplumlar belli hareketlerinin neticesinde kendinden sonraki nesilleri etkilemişler, değiştirmişlerdir. Toplumsal hareketler yok olduğu anda toplumda, değişen dünyaya ayak uyduramadığı için önce duraklar sonra geriler ve nihai nokta da statik bir toplumun kaçınılmaz akıbeti olan yok oluş ile baş başa kalır.

Toplumların yok olmaktan kurtulmak için dinamik olması elzemdir, değişim durdurulamaz bir süreçtir. Peki o zaman nasıl değişmeli, toplumsal hareketlerimizi hangi doğrultuda dinamik tutmalı ve hangi doğrultu da toplumsal hareketlilik parelelinde özgünleşmeliyiz?

Özgünleşme sürecinde, bir toplumun kendi olması aşamalarının her birinde, toplumun değişimini sağlayan her harekette, kişi mutlaka kendinden sonraki nesli düşünerek davranmalı, bu doğrultuda hareket etmelidir. Bu da demek oluyor ki gelecek neslin, toplumuna, içerisinden çıktığı medeniyete ve kültüre yabancılaşmaması, geçmişinden bağımsız uçurum bir kültür yaşamasının önüne geçilmesi için günümüzün tüm fertleri ubudiyetle çalışmalıdır.

Her geçen gün kötüye daha kötüye gittiğimizi, zaman geçtikçe kötülüklerin artacağı tezini savunmuyoruz. Zira kısa zaman içinde kötülüğün artması, değişimin eksi yönde seyretmesi toplumun bireyleri arasında negatif bir farklılığa sebep olur ki bu da kuşak farkı denen toplumsal farklılaşmayı karşımıza çıkarır.

Türkiye Bağlamında Kuşak Farkı

Türkiye, son 50 yılda çok hızlı değişimlerin yaşanıp, siyasi, askeri, üniversite öğrenci hareketlerinin süzgecinden geçip bugün ki rutin dinamizmine kavuşan bir ülkedir. “Biz böyle miydik?” söyleminin en fazla kullanıldığı ülkelerin başında hatta en başında gelmemizde şüphesiz bundandır. Bu söylem hareketliliğin, dolayısıyla değişimin ortaya koyduğu bir söylemdir.

Ülkemiz rejim olarak elbette 80 yıllık bir ülkedir, fakat düşünce yapısı, kültürü, örfü âdeti itibarı ile son 20 yılı saymazsak belli bir geleneğin takipçisidir. 

Yukarıdaki karikatürden hareketle de bu geleneğin, gelenek ve değişimin ne tür bir başkalaşım, mutlak değer çizgisinin hangi yönünü seyir ettiği konusunda net bir yordama elbette çok zor değildir. Bu şu demektir ki: toplumumuz küresel toplum olmaya adım attığı 90 yıllardan sonra çok büyük metamorfozlar yaşamıştır. Bu başkalaşımlar ise toplumun her alanını etkilemiştir.

Kültür 

Değişimin en sancılı tarafı, kültür farkının oluşmasıdır. Ülkemiz 21. Yüzyıl hızlı değişimine ne kadar ayak uydurmak istediyse de kağıt üzerinde değişen kurallarla maalesef toplum değişemiyor ve belki de değişmemesi gerekiyor! 

Gençler artık anne-babalarıyla anlaşmakta güçlük çekiyor. Onların kendini anlamadığını iddia ediyor. Belli saatlerden sonra dışarda olunmaz düşüncesine sahip anneler çocuklarının bunu kabul etmemeleri bu kültüre yabancı kalmaları sebebiyle aile içi çatışmaya gidiyor.

Giyim kuşam konusunda da karikatürümüzde gördüğümüz gibi bir bambaşkalık söz konusu. Tesettürlü bir nine, başörtülü kot pantolonlu bir kız ve modern dünyanın giyim tarzına ayak uydurmuş bir torun bugün karşımıza ülkemiz toplum hayatında çıkmıştır. Bu da beraberinde ekseriyetle kültürel bir anlaşmazlık, düşünüş farklılıkları ve kuşak farkını çıkarmıştır.

Ekonomi

Öte yandan bu toplumsal hareketin hızlı olması ve kuşak farkının oluşması, kuşak çatışmasını da doğurmuştur. Şöyle ki: tutumlu bir ailenin çocuğu, bugün ülkemizde doyumsuzluktadır ve her şeyin daha iyisi daha fazlası olsun arzusundadır. Üniversite, hatta belki de lise-ilkokul öğrencileri dahi her şeyim olsun mantığında. Her şeyinin olmadığı bir kültürden gelen baba-anne çocuğuyla anlaşamıyor.

Vardan yoktan anlamayan modern dünyanın gençleri ailelerinden güçlerinin yettiğinden daha fazlasını hunharca istiyor. Başkalarının ellerindekinden ümidini kesmeyen ülkemiz insanları, ekonomik olarak daha zengin olmanın kendinin değerini daha da yücelteceği düşüncesine sahip.

Bu elbette içinde bulunulan, yenidünya düzeninin artık ülkemizin de her tarafında dahası dünyanın her tarafında olması ile alakalıdır. Zira insan artık ülkemizde ve tüm dünyada doğrudan alıcı bir nesne konumunda, az önce bahsini ettiğimiz insanın kendisine ekonomisi kadar değer atfetmesinin de sebebi kuvvetle muhtemel bu! Ne kadar paran var ne kadar alıcıysan o kadar güçlüsün, kralsın. 

Modern dünyanın zaten yüzüstü bıraktığı insan böylesi bir durumdan sonra maddeye tapma konumuna, maalesef, gelmiştir.

Bitiş Yerine

Nihai noktada aslında kuşaklar arasındaki uyuşmazlık, modern dünyanın yönü belli olmayan, muallak, hızlı seyrine, hareketine ayak uyduramamanın sonucudur. Ogburn Kültür Boşluğu demişti buna. 

Denebilir ki son on yıllarda dünyanın baş döndüren hareketinden yine tüm dünya ekseriyetle olumsuz etkilenmiştir. Bugün ülkemizde artık bu hızlı harekete kendini kaptırmış bir genç nesil, buna direnen 50 yaş üstü büyüklerimiz ve bu iki grup arasındaki kuşak farkı oluşmuştur.

Bunun geri dönüşü ve geçmişin toplumsal yapısına geçmek pek mümkün görünmüyor, Sümerlerin 3.000 yıl evvel sözünü ettikleri her an geriye gidiş kim bilir belki de hâlâ devam etmektedir ve kim bilir en kötüye çok az kaldı.

Toplumsal yapımımız başkalaşırken bizden sonraki neslin yine bizden uzaklaşmasını, bizden kopmasını önlemek adına kültürel değerlerimizi özümseyip yaşamak zorundayız. Aksi taktir de yine karşımıza kendisinden hareketle bu yazıyı yazdığımız karikatürün onlarcası, yüzlercesi çıkacaktır.

*Toplumsal ve Kültürel Değişme Dersi İçin Ortaya Konan Çalışmadır.

Yorumlar