Biz de Zannettik Ki! - 12. Tüföb (Türkiye Felsefe Öğrencileri Birliği) Bildirisi

1. Başlarken

Cumhuriyetten önce felsefe,yazılı ve sözlü hikmet geleneğinde yer almakla birlikte, cumhuriyetin bu alan söz konusu olduğunda bir dönüm noktası oluşturduğu ortadadır.[1]

Nitekim tüm sanat alanlarında, tavır alışlarda olduğu gibi felsefe alanında da zamanın ruhu (zeitgeist) Düşünce Hayatını etkilemiş ve Cumhuriyetle birlikte oluşan düşünüş ortamı artık materyalist - pozitivist etkiler altında kalmıştır.

Zamanın ruhu kadar öneme sahip olan, bir toplumun düşünce hayatının oluşmasındaki temel taşlardan biride o toplumun tarih sahnesindeki, yaşanmış şimdilerinin, bıraktığı yıllanmış tefekkürler ve geleceğe dair, yaşanacak şimdilerin, tasavvurlarıdır.

"Üç bin yılın hesabını göremeyen karanlıkta yolunu bulamaz, günü gününe yaşar ancak."[2] diye başlanan Sofie'nin Dünyası hepimize aslında bunu anlatmaya çalışıyor. Düşünce Hayatımızın geçmişini (Ne idiliğini), şimdisini(Ne olduğunu) ve geleceğini(Ne olacağını) bu yüzden anlamak ve karanlıkta yolumuzu bulmak zorundayız.

2. Ne idi?

Ne yazık ki toplum olarak tarihimizi, felsefemizi, coğrafyamızı çok iyi bilmiyoruz,araştırmıyoruz bizde var olanları, "bilmediğimiz bizimleri" başkalarından aldığımızda daha olumlu, anlamlı buluyoruz. Bunun içindir ki Mustafa Kemal ilk kurduğu fakülteye DTCF (Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi) adını vermiştir. Ki demiştir ki bizlere önce tarihinizi, dilinizi, nerden geldiğinizi öğreniniz.

Felsefede ne idiliğimizin üç bin yıl evvelinden önce dününü öğrenelim, inanıyorum ki bunu yaptıktan sonra daha evvelini de araştırma arzusu doğacaktır, bakalım Osmanlıda felsefe var mıydı? Osmanlıya bakıyoruz çünkü; "bu ülke 89 yıllık yeni bir ülke olduğu kadar aynı zamanda bu ülke Osmanlının devamı olan bir ülkedir, yoktan var olmamıştır, doğduğunda Osmanlı tebası olan ölürken ise Cumhuriyetimizin bir evladı olan onlarca insan vardır. "

Prof. Süleyman Hayri Bolay, Felsefi düşünce üretiminin koşullarını 7 maddede toplayıp bu koşulların: '(i) belli bir rasyonelliğin, (ii) fikri bir zeminin ve hür bir ortamın; (iii) felsefeyi bilen, öğreten, üreten üstadların; (iv) belli bir düşünce geleneğinin; (v) bazı çevrelerin desteğinin; (vi) felsefi bir tavrın, bilimsel bir bakışın; (vii) felsefeyi temellendirme yahut meşrulaştırma gayretlerinin bulunması' olduğunu belirttikten sonra Osmanlı toplumunda mevcut olup olmadığını irdeliyor. Buna göre, Prof. Bolay'ın vardığı sonuç, 'Osmanlı'da her devirde felsefe olduğu'dur.[3]

Kapıkulu olan bir toplumun nasıl olurda düşünce hayatı olur diyenlere ise, Prof. Bolay: Osmanlıda sadece seyfiyye'nin kapıkulu olduğunu ilmiye sınıfının tamamen özgür olduğunu söylüyor.

3. Ne? (Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi)

Cumhuriyet dönemimizdeki fikir hayatını etkileyen en önemli felsefî akım pozitivizmdir. Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra vefat eden Ziya Gökalp (1876 -1924), eserleriyle, pozitivizmin hakimiyetine en büyük katkıyı sağlamışsa da, bu akımın kültür hayatımıza girmesinde öncü olarak görünenlerden ikisi, kuşkusuz, Ahmet Rıza (1859-1930) ve Ahmet Şuayb (1876-1910)'tır.[4]

"Tecrübe ile gerçekleşmemiş olan her şeyi reddedip, olgulardan ve onlar arasındaki değişmez münasebetlerden hareketle, algılanamayan hiçbir bilgi konusu kabul etmeyen felsefi ekol olarak pozitivizm.[5]" Cumhuriyeti kuran kadro için esin kaynağı olmuştur.

"Pozitivizm bugün sadece bir felsefe ekolü olmayıp, sanata, hukuka edebiyata yani yaşamımızın her alanına girmiş bir zihniyeti temsil etmektedir."[6]

Mevcut yapı ve sistemlerle modern dünyanın gereklerinin yerine getirilemeyeceği düşüncesinden hareketle Pozitivist felsefe ülkemizin geleceği adına her ortamda kendine yer edinmiş hatta bazı grupların (Yeni Osmanlılar Cemiyeti ile İttihat ve Terakki Cemiyeti bunların başlıcalarıdır.) parti sloganları dahi olmuştur.

Muhasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için çalışmamız gerektiğini söyleyen pozitivist-materyalist kanat ve spritüalist kanat toplumun kurtuluş reçetesi söz konusu olduğunda ayrılmış her grup kurtuluşu kendi görüşünün hakimiyetinde aramıştır. Bir tarafta Pozitivizm diğer tarafta Spritüalizm ve bunların oluşturduğu Düşünüş Hayatımız yaklaşık yüzyıldır tartışıla gelmiştir.

4. Ne Olacak?

Ki ortak bir ruh oluşuncaya kadar da bu devam edecek ve gelecekteki düşünce dünyamızı oluşturacaktır. Objektiklik adı altında her görüşten biraz alıp lego bir felsefe oluşturmak mümkün değildir. Önce taviz vermeyeceğimiz doğrularımız, değerlerimiz ve sonra herkese kucak açışımız objektiflik olacaktır. Çünkü "Düşünebilen kimse, kendi toplumsal ve kültürel gerçeklerine uygun bir dünya görüşüne sahip olabilen insandır."[7]

Gelecekteki felsefemizi oluşturmak adına ayrıca, güzel olan iyi olan ne var ise meyletmeli "gavur icadı vs" gibi safsatalara kapılmamalıyız, geçmişteki tefekkür dünyamızdan faydalanmalı ve geleceğimizi inşa etmeliyiz, yeni bir şey kurmak adına eskiyi silip atmamalıyız nitekim bu "Eski hatalardan kurtulmak için, bütün eskiyi ortadan kaldırmak isteyiş, pirelerden kurtulmak için yorganı, hatta bütün evi yakmaya benzer ki bu da tembel bir hizmetçinin işidir."[8]

Düşünebilen kimsenin yapacağı ilk iş, gelecek nesile bırakacağı ilk eser geleceğin düşünce dünyasına hat safhada hizmet etmektir.

5.Geçmiş Zaman Olur Ki Hayâl i Cihanı Değer

Ve evet, nihayet, bir gün umut edilen Felsefi ortamımız oluşacak, sözde kalmayacak, toplum olarak bunun potansiyeline sahibiz. "Denebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız bir tek şeye ihtiyacımız var: Çalışkan olmak!" Geçmişte yaptık, gelecekte de yapabiliriz. Günümüzdeki dikte fikirlere maruz kalmadan, zira bize öğrettiler ki: yapamazsınız, edemezsiniz, düşünemezsiniz.. Biz de zannettik ki: yapamayız, edemeyiz, düşünemeyiz. Hayır bu toplumun her bir ferdi bu ülke için bu ülkenin felsefesi, bilimi, sanatı için bir şeyler yapabilir, edebilir, düşünebilir. Umut ediyorum ve hayâl ediyorum gerçekleşek bunlar, amaçsız bir hayâl değil üzerine düşenleri yaptıktan sonra edilenlerinden insanı, insanlığı ayakta tutanlarından, Yahya Kemal'in de söylediği gibi:

"Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!

İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar."

Kaynakça:

1-Bayraktar, Levent, "Cumhuriyet Dönemi Türk Düşüncesi", Felsefe Ansiklopedisi, C. 3, (ed. Ahmet Cevizci) Ankara, 2005, s. 349-375

2-Gaarder, Jostein, çev: Yücesoy, Sabir, Sofie'nin Dünyası, Pan Yayıncılık, 2008

3-Bolay, Süleyman Hayri, Osmanlılarda Düşünce Hayatı ve Felsefe, Akçağ, Ankara 2005

4-Korlaelçi, Murtaza, Pozitivizmin Türkiye'ye Girişinde İki Öncü, Felsefe Dünyası Dergisi, sayı:28

5-Taylan, Necip, Anahatlarıyla İslam Felsefesi, Ensar, İstanbul 2006

6-Ural, Şafak, Pozitivizmin Mirası, http://www.safakural.com/makaleler/pozitivizmin-mirasi

7-Hızır, Nusret, Felsefe Yazıları, Kırmızı Yayınevi, 2007



[1] Bayraktar, Levent, "Cumhuriyet Dönemi Türk Düşüncesi", Felsefe Ansiklopedisi, C. 3, (ed. Ahmet Cevizci) Ankara, 2005, s. 349-375

[2] Gaarder, Jostein, çev: Yücesoy, Sabir, Sofie'nin Dünyası, Pan Yayıncılık, 2008

[3] Bolay, Süleyman Hayri, Osmanlılarda Düşünce Hayatı ve Felsefe, Akçağ, Ankara 2005

[4] Korlaelçi, Murtaza, Pozitivizmin Türkiye'ye Girişinde İki Öncü, Felsefe Dünyası Dergisi, sayı:28, s.43

[5] Taylan, Necip, Anahatlarıyla İslam Felsefesi, s.345, Ensar, İstanbul 2006

[6] Ural, Şafak, Pozitivizmin Mirası, http://www.safakural.com/makaleler/pozitivizmin-mirasi

[7] Ali Şeriati

[8] Nurettin Topçu

Yorumlar